KIBLESİ PARA OLAN BU MİLLET İÇİN TEK KURAL “KAZIK”

Sadece paraya aklı ermeyen saf, temiz, masum çocukların dışında herkesin ama herkesin, olanın olmayanın tek dünyası PARA…PARA…PARA…
Evet ne acıdır ki artık parası olmayanın insan olarak kabul görmediği bir toplumda hepimiz kurumuş yapraklar gibi esen rüzgarın yönünde sağa sola savrulup duruyoruz.
Sabit ve dar gelirli insanlarımızın durumları, gelecek kaygısı maddi değil manevi yönden gerçekten büyük felakete doğru gidiyor.
Ülkenin her yerinden insanı kahreden haberler geliyor.
Türkiye’nin dört bir yanından gelen kan, gözyaşı, felaket haberleri bizim şehrin de her semtinden duyuluyor.
Bu büyük feryada hiç kimse kulak tıkayamaz.
Kimse bu kana, öfkeye, kine gözlerini kapatamaz.
Ve hiç kimse maddi durumları iyi olanlar şimdilik makamlarda, koltuklarda oturanlarda çocuklarını, torunlarını bu büyük felaketten kurtaramazlar.
Bir toplumun en iyimser rakamlarla yüzde 80’i ağlıyorsa siz gülemezsiniz.
Aile faciaları diyoruz geçiyoruz.
Cinnet hali deyip dudak büküyoruz.
Ve sadece kendimizi daha sizler kendinizi kandırıyorsunuz.
Nereye kadar?
Sizin de canınız yanınca kadar.
Belki o zaman başınızı iki elinizin arasına alıp “Biz nerede hata yaptık?” diyeceksiniz.
Ama iş işten geçmiş olacak.
Çünkü sokak yanıyor. Yanıyor.
Yıllardır bu sütunlarda açık ve net olarak yazıyoruz ki,
Açlık yokluk insanı yoldan çıkartır.
Yokluk insana her türlü kötülüğü yaptırır.
Hayal dahi edemediğimiz bir hayat standardının ardından akan çeşmeleri birden keserseniz insan oğlu kafayı kırar.
Çünkü biz hak etmediğimiz
Hayal dahi edemediğimiz para ile BİZ olmaktan çıktık.
Hep görüntü.
Hep hava atmak.
Hep markalarla, giyim tarzları ile kahve sohbetleri tatil keyifleri ile BİZ, BİZ OLMAKTAN ÇIKTIK
Şimdi siz bu millete dönüyorsunuz ve diyorsunuz ki
BİZ BU DEĞİLİZ(!)
……………..
Eskilerin savaş meydanlarında bir sözü bir kuralı varmış.
Kınından çıkan kılıç bir daha öyle tertemiz girmezmiş.
O kılıç kınından çıktığı gibi tertemiz girmezmiş.
…………..
Bu millet hak edilmemiş para ile
Hak edilmemiş makamlarla, etiketlerle, unvanlarla bir yerlere geldi.
Bir daha geri adım atamayız.
……………..
Neyse bu işin felsefesi var mantığı var psikolojisi var.
Onu da biz bilemeyiz büyüklerimiz bilir.
……………..
Konuyu dağıtmadan gelin yine bu şehirde para işine Allah’tan korkmadan kuldan utanmadan gözünü para bürümüş insanların sabit gelirli, dar gelirli insanlarımızı gözümüzün içine baka baka kazıklamaya.
…………..
Ben asla alışveriş yapmam.
Dahası yapacak vaktim olmaz.
Olağanüstü bir durum varsa ekmek alırım ya da hatunun istediklerini
Bizim dar gelirli sabit gelirli insanların vazgeçilmez adresi olan üç harflilere ne olur dikkat edin.
Üç harflilerde zenginlerin işi olmaz ki zaten.
Bakın bu konuda çok dikkatli ve hassas olan bir abim var.
Fikret abim bizim nasıl kazıklandığımızı fişleri ile ispat etmiş.
Fikret abimin fişleri ile bu zaten geliri sınırlı olan insanlarımızın durumuna yakından bakalım.
Fikret abimiz bizi geçtiğimiz hafta çarşamba günü şöyle uyarıyordu;
 
Aman dikkat üç harfliler essahtan ÇARPIYOR
…………..yumuşatıcı. 149 TL.
Fena SERT yumuşaklıkla hiç alakası yok HART KAZIK.
 
Başka market
Aynı marka ve ürün 95 TL.
Bunun serbest piyasayla ne alakası var
RESMEN serbest KAZIKLAMA olarak uygulanıyor.
Bunu denetleyenlere duyuruyorum.
Lütfen başıboş olmadıklarını gösterin.
Meram SSK HASTANESİ CADDE ÜZERİ ………… de şu an hepsinde bu fiyat”
…………….
Biz garip her zaman böyle garip olur ve garip olmaya da mahkum kalır.
Bunun adı kader filan değil.
Lütfen biraz akıl biraz empati biraz sorgulama biraz araştırma
Teşekkürler Fikret abicim.
Allah sizden razı olsun.
KEŞKE SİMİTÇİ ALİ RUHUNU TAŞIYABİLSEK.
Simitçi Bir Çocuğun İbretlik Hikayesi
…………….
Günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu.
Öğretmeni, onun bu halini fark etti:
- Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?
Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi:
- Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.
- Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım?
- Ahmet arkadaşımız var ya…
- Evet, ne olmuş Ahmet'e?
- Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pek iyi şeyler koymuyor.
- Eee?
- Ona yardım etmek istiyorum. Ama benim yardım ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz?
Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu.
Nurhan Öğretmen, paraya dokunmadı.
Sandalyesine oturup düşündü.
Ali hakkındaki bilgilerini yokladı.
Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi.
Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi.
Zengin bir ailenin çocuğu değildi.
Buna rağmen yardım etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu.
Nurhan Öğretmen:
- Dur bakalım Ali, dedi.
Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum?
-Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum.
- Nerede çalışıyorsun?
- Simit satıyorum.
 Nurhan Öğretmen yine durup düşündü.
İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi?
Bunun gerçekleşmesi zordu.
Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı.
Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu.
 Nurhan Öğretmen, Ali'ye dondu:
- Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.
- Çok zengin bir iş adam.
- Niçin?
- İnsanlara daha çok yardım etmek için…
- Güzel, dedi Nurhan Öğretmen.
Bak şimdi Ali, Ahmet'in ailesinin durumu pekiyi değil, bu doğru.
Ama sizinki de bundan pek farklı değil.
İstersen acele etme.
Çok zengin olduğun zaman insanlara yardım edersin. Olmaz mı?
- Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.
— Neden olmaz?
— Üç sebepten dolayı olmaz.
Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor.
İkincisi: 'Ağaç yas iken eğilir.' deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam. Şimdiden iyilik yapmayıp bunu zenginlik günlerime ertelersem, zengin olduğum günlerde de daha zengin olduğum günlere erteler kendimi kandırmış olurum.
Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir iş adamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük iş adamı olamazlar.
Nurhan Öğretmen, karsısında büyük biri varmış gibi dinliyordu:
- Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım, dedi.
- Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali.
Şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet'i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet'in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet'e girebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur mu?
 Nurhan Öğretmen'in gözleri dolmuştu. Başını 'Evet' anlamında sallarken Ali'yi evine yolladı.
Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark etti.
Eşyalarını toplamak için masasına döndüğünde Ali'nin bıraktığı paraların masa üstünde kaldığını fark etti. Sandalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paraları eline aldı.
Hiçbir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli incilerini, yakutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta bu paralar onlardan bile kıymetliydi. Bu paralar, bu bozuk SİMİT paraları, Cenneti satın alabilecek paralardı. Sanki hiç bırakmak istemeyen bir duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını.
Oturduğu yerden kalkamadı Nurhan Öğretmen.
İçinin dolduğunu, Tarif edilemeyen duygulara boğulduğunu hissetti.
Birden boşalan sağanak yağmurlar gibi ağlamaya başladı. Ağladı… Ağladı… Ağladı.
Kendine geldiğinde aksam olmuştu.
Yavaş adımlarla sınıftan çıkıp okuldan ayrılırken bekçi Sadık 'Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak, Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak' diye
Nurhan öğretmenin sayıkladığını duydu.
Bekçinin hayretler içinde, 'Ne dediniz hocam?' demesini bile duymayan Nurhan öğretmen, bekçinin şaşkın bakışları altında akşamın alaca karanlığına karışıvermişti 
Hikayeyi beğendiyseniz maddi durumunuz iyi değilse bile, iki tane ekmek alıp bölgenizdeki bir fakirin kapısına bırakın.
Bir okul önünde biraz bekleyip yırtık ayakkabısı olan bir çocuğa ayakkabı alın.
Maddi ihtiyacı olan bir akrabanıza yardım edin.
Yeter ki boş durmayın!
"Ekmeği paylaşmak ekmekten daha lezzetlidir."
…………….
İşte bu millet 70 yıl önce yokluk içinde yoksulluk içinde gariplikler ile böyle bir millet idi.
Pantolonlarımız değil çoraplarımız yamalıydı.
Ama bizler hiçbir zaman para için birbirimizi kazıklamayı
Makam için birbirimizin arkasından kuyular kazmayı planlamadık.
Ve Cenab-ı Allah o yok yoksul garip millete hep mutluluklar nasip etti.
Çevrenize biraz dikkatli bakın.
İnsanların her şeyi var ama kimse gülmüyor kimse kimse ile selamlaşmıyor.
Bırakın selamlaşmayı kimse kimsenin yüzüne gözlerinin içine bile bakmıyor.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Aslında her şey kafada bitiyor. Ama bir yerden sonra kafa da bitiyor.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Beyşehir çevre yolunda motokuryeler kırmızı ışıkta geçmedikleri zaman daha iyi ADAM oluruz.