CHP bugün Konya’da miting yapıyor.
Genel Başkan Özgür Özel Konya’da.
Konya CHP cenahı ve CHP Genel Merkezi Konya mitingine çok büyük önem veriyor?
Neden?
Niçin?
Niye?
………
CHP penceresinden Konya’ya baktığınız zaman matematik ortada.
Konya’yı limon gibi sıksan
Konya’nın posasını çıkarsan CHP ye ne çıkar?
Ama CHP için Konya ve bugün çok önemli
Hafta boyunca Konya ve Ankara’daki CHP liler ile Konya mitingi için çok konuştum.
Onların görüşlerini çalışmalarını programları dinledim,
Bugünkü miting CHP için gerçekten önemli.
Çünkü Türkiye’de bugün hala CHP’nin Yozgat mitingini konuşuyor
Konuyu bilmeyenler için küçük bir hatırlatma
Burada iki satır ile hatırlatma yapalım
“CHP'nin Yozgat'ta düzenlediği
“MİLLET İRADESİNE SAHİP ÇIKIYOR” mitingi,
Kentte son yıllarda görülmüş en büyük kalabalığı bir araya getirdi.”
……………
“Özgür Özel Yozgat'ta nasıl karşılandı?
CHP'nin Yozgat mitingi ilgiyle karşılandı.
Fotoğraf altı yazısı, CHP'nin Yozgat mitingini etkili olan yağmura rağmen çok sayıda insan izledi
BBC News TÜRKÇE bu mitingi şöyle değerlendirmişti
Cumhuriyet Halk Partisi, tutuklu Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu için düzenlenen mitinglerin ikincisini Yozgat'ta gerçekleştirdi.
Kent merkezi ve miting alanını çevreleyen sokaklar, ilk kez bu çapta bir CHP mitingine şahit oldu.
Miting boyunca süren yağışlı havaya rağmen kitle hem meydanı hem de çevreleyen sokakları doldurdu.
CHP'nin Yozgat mitingi:
İmamoğlu erken seçim mesajı gönderdi
BBC Türkçe'ye konuşan gencinden yaşlısına çoğu kişi, Yozgat'ta ilk defa bir CHP mitingine katıldığını söyledi.
Miting otobüsünde Özel'den önce söz alan çiftçi Abdullah Ceylan'ın konuşması, kalabalıkta heyecan yarattı.”
……………..
Gibi.
CHP Bugün Konya’da ne yapacak?
Görsel şov olarak neyi kullanacak?
Hedeflenen 50 bin kişi toplanacak mı?
…………..
Bekleyip göreceğiz
…………………
Neyse bugün hafta sonu siyaset yok
Ama bende sizler gibi mitingi ilgi ile izleyeceğim.
BUGÜN PİRİ
KARŞILAYACAĞIZ
Bugün hafta sonu olmasına rağmen Hz. Mevlana’yı karşılama törenini takip edeceğiz
Eğer yağış olmaz ise bu programı kaçıranlar ya da hiç izlemeyenler için tavsiye ederim.
Net program elime geçmedi
Ama bildiğim kadarı ile 16.00'da Alaaddin Mevlana arasında geleneksel yürüyüş yapılacak. Sonra orada temsili tören ve sema var.
SABAH SİLLE
SANAT SARAYINDAYIM
Fotoğraf sanatı okurlarımız da saat 10’da Reha Bilir hocaya ait olan Sille Sanat Sarayında olmalarını tavsiye ederim.
Fotoğraf sanatçısı Dr. Muzaffer Temel’den çok farklı bir sunum olacak.
Muzaffer hoca bir aydır bu sunuma hazırlanıyor.
BANA TİMSAH
DERLERDİ
“Bana “timsah” derlerdi…
Gücümden değil, hayallerime tutunmaktaki inadımdan dolayı.
Ben René Lacoste.
Adım milyonlarca gömleğin üzerine yazılmadan önce, elimde raketiyle zayıf yapılı bir gençtim…
Ve kimsenin anlayamadığı bir hayalim vardı.
Bir şampiyon fiziğine sahip değildim.
Bana zayıf olduğum, kortta uzun süre dayanamayacağım söylenirdi.
Ama kimsenin görmediği bir şey vardı:
HER KUŞKU SÖZÜ, AÇLIĞIMI DAHA DA KESKİNLEŞTİRİYORDU.
ZARAFETİN SAVAŞMA RUHUYLA BİR ARADA OLABİLECEĞİNİ KANITLAMA ARZUSU.
Wimbledon, Roland-Garros, Davis Kupası’nı kazandım…
Ama en büyük savaşım sahada değil, kendi bedenimdeydi.
Yirmi beş yaşında, bir akciğer hastalığı her şeyi elimden almaya kalktı.
Yarışmayı bırakmak, koşmayı durdurmak zorunda kaldım…
Ama hayal kurmayı asla bırakmadım.
İyileşme sürecimde, antrenmanlarda giydiğimiz o sert ve rahatsız kıyafetlere lanet ediyordum…
Ve kendi gömleğimi tasarladım:
Pamuklu, hafif, yumuşak yakalı, küçük bir logoyla işaretli.
O logo…
Bir timsahtı.
Çünkü hayat acıtsa da ben hâlâ ona diş geçirmeye devam ediyordum.
Birçok kişi dalga geçti.
“KİM TİMSAHLI BİR GÖMLEK GİYMEK İSTER Kİ?” diyorlardı.
Ama en iyiler onu istemeye başladığında, her şey değişti.
Lacoste markasını şu inançla kurdum:
Bir kıyafet sadece giydirmez…
İlham da verir.
Yıkımlar, ticari ihanetler, her şeyi bırakmanın eşiğine geldiğim günler oldu ama özü asla bırakmadım.
ÇÜNKÜ TİMSAH GERİ ADIM ATMAZ.
Asla.
Lacoste bir podyumda doğmadı…
Bir hastane yatağında doğdu;
GÜCE DEĞİL, İNANCA YASLANARAK.
Kaç kez yerinizin olmadığı söylenirse söylensin…
KENDİNİZE SADIK KALIRSANIZ, BİR GÜN SİZ DE İZ BIRAKIRSINIZ.”
…………..
65 yaşına gireceğim.
Ve dostlarım hala beni şaşkınlıkla izliyorlar
Hala kitap dergi gazete tv belgesel hayalleri kuruyorum
Hayallerimle yaşıyorum
Ve şu cümle
KENDİNİZE SADIK KALIRSANIZ, BİR GÜN SİZ DE İZ BIRAKIRSINIZ.”
………….
KESE KAĞIDI...
Elimde kumanda can sıkıntısıyla o kanaldan bu kanala geziniyorum.
Eski Türk filmi oynatan bir kanala denk geldim.
Filmin adı "PİANO PİANO BACAKSIZ"
Ama öyle bir sahneye denk geldim ki.
Aktör o sahnede bir yığın kadın ve çocuğun dolu olduğu bir eve sırtında çuvalla giriyor.
Şöyle bir kadınlarla çocuklara bakıyor.
Artistik bir hareketle sırtındaki çuvalı evin girişinde ki salona boşaltıyor.
Çuval dan bir sürü eski gazete dökülüyor.
Hemen akabinde ki sahne de ise o bütün kadınlar ve çocuklar o gazetelerden kese kağıdı yapıyor.
BEN O SAHNE DE TAM 52 YIL ÖNCESİNE 1973 SENESİNE DÖNDÜM.
………….
10 yaşındayım.
Devlet memuru olan babam Karadeniz'in küçücük bir ilçesinde memurluk yapıyor.
Ben de ilkokul öğrencisiyim.
Eve üç gazete giriyor.
Hürriyet, Milliyet, Cumhuriyet.
O üç gazete de titizlikle satır satır okunuyor.
Babam ve annem günlük gazeteleri okumadan dokunmamız yasak.
Bazı günlerde babamın gazeteden bir makaleyi yüksek sesle okuyup sonra ne demek istediğini bizim daha kolay anlayabileceğimiz bir dilde tercüme ettiğini hatırlıyorum.
O yaşlarda bana çok sıkıcı gelen o anların sonradan çok ekmeğini yiyeceğimin farkında olmadan can sıkıntısı ile dinlerdik babamı.
Zaman içerisinde o gazeteler itina ile birikirdi.
O zamanda el arabası ile gezen hurdacılara kilo işi satılır, ya da babamın bir esnaf arkadaşına hediye edilirdi.
O esnafta o gazetelerden kese kağıdı yapar sattığı ürünleri içine koyardı.
Benim kuşak bilir o günleri.
Pazar filesi, kese kağıdı günleri.
Henüz plastik poşet girmemiş hayatımıza.
Okul yaz tatiline girdiğinde ben mutlaka ama mutlaka babamın o esnaf arkadaşlarından birinin yanına çırak olarak verilirdim.
Sandığınız gibi değil.
Herhangi bir aylık maaşım olmazdı.
Çalıştığım o okul tatili süresinin sonunda babamın arkadaşı olan o esnaf amca cebime bir kaç kuruş sıkıştırırdı.
Ama o birkaç kuruş yeni senenin defter, kalem, belki forma gibi ihtiyaçlarını karşılamaya yeterdi.
Yaz tatillerinde bütün arkadaşlarım sokakta oynarken ben çalışmak zorunda olduğum için babama çok kızardım.
O anlarında sonradan çok ekmeğini yiyeceğimi bilmeden.
İşte ben kese kağıdı yapmayı o esnaf amcaların yanında çalışırken öğrendim.
Lazım olan malzeme gazete kağıdı, un ve su idi.
Gazeteyi katlıyor, un ile şu karışımından elde edilen yapıştırıcı ile de birbirine tutunmasını sağlıyordunuz.
Bir süre sonra babamın da onayı ile o gazeteleri kese kağıdı yapıp bulunduğumuz ilçenin esnaflarına para karşılığı satmaya başlamıştım.
Yaz aylarında yaptığım bu işten o dönemin şartlarına göre bana hatırı sayılır bir kazanç getirmişti.
O günden sonra bizim evde biriken gazeteler hiç hurdacılara veya babamın esnaf arkadaşlarına verilmedi.
Ben kese kağıdı yapıp sattım...”
……………..
Hem öğrenciyim hem de annemden babamdan habersiz çalışıyorum.
Kese kağıdı yapmadım
Ama renkli olarak basılmış poşetleri alıyordum eve getiriyordum yoruluncaya kadar da tabanları tutkal ile yapıştırıyor
Sonra gerisin geriye götürüyor ve harçlığımı alıyordum
………………
Hey gidi çocukluk heeeey
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Güven bir ayna gibidir. Bir kez çatladı mı, hep çizik gösterir.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Dostlarımızı küçük menfaatler karşılığında satmadığımız zaman daha iyi ADAM oluruz.