KÖTÜ BİR ANI…

Yıl 1986. Güneydoğu da Şanlıurfa’dayım.

Oldum olası hayvanları severim. Hayvanları sevmeyenlerin insanları da sevmeyeceğine inanırım. Kimi zaman köpek kimi zaman kuş hatta tavuk, horoz beslerim.

Tabii birliğimin eğitim alanında müsait yerler olunca, benim de hayvan beslemem kaçınılmaz olur. Aslında bu durum yasaktır. Ben bazen güzel olan yasaklara riayet etmem.

Şanlıurfa’da çok cins güvercin besliyorum. Küçük şirin bir kuş kümesi yaptım. Tabii bütün masrafları cebimden. Devletin malzemelerini asla kullanmam.

Kuşlarım hep hediyedir. Sosyal insanım. İnsanlarla güzel ilişkiler kurarım. Kümeste 8 – 10 kuş oldu. Bunları eğitim alanına varınca uçururum. Akşama kadar uçarlar. Hava kararmaya yakın inerler. Onları güzelce beslerim. Mesai bitmiştir ama ben eğitim alanında mesaiye devam ederim. Yani anlayacağınız kuşlarıma gözüm gibi bakarım. Bir gün ikindinden sonra kuşlar inmiş bende bekliyorum bu arada siyah bir kedi fişek gibi fırlayıp değerli kuşlarımdan birini kaptı. Peşinden gittim ama yakalamak nafile. Affınıza sığınıyorum kediyi öldürmeye karar verdim. Zira öbür kuşlarım da tehlikede.

Ertesi gün kediyi varillerden yapılmış menfezde sıkıştırdım. Menfezin her iki ucunu taşlarla kapattım. Yani kediyi ölüme terk ettim. Gece başka birliğin askerleri bizim eğitim alanına yakın yerde devriye nöbeti tutarlar. Kedi miyavlayınca taşları kaldırıp kediyi azat etmişler.

Askerlerime de söyledim kediyi gören olursa bana haber versin diye. Bir gün Kastamonu’lu bir askerim geldi, komutanım kediyi yakaladım dedi. Askere baktım elleri tırmık yaralarıyla dolu kan içinde. Kedi çöp varilinin içine girmiş bizim askerde vücuduyla varili kapatıp elleriyle kediyi yakalamaya çalışmış. Sonunda yakalamış ama her tarafı yara bere. Kedi nerede? Dedim. Torbaya koydum dedi.

Hemen revire telefon ettim. Antalya’lı Selahattin ENGİN diye bir doktor Asteğmen var. Muhteşem bir insan. Sana bir asker gönderiyorum bir bak ellerine bir pansuman yap dedim. Askeri gönderdim. Biraz sonra doktor telefon etti. Komutanım Allah korusun “Kuduz” falan olur siz kediyi bana gönderin ben burada müşahede altında tutayım. Askerlerime torba ile kediyi getirin dedim. Teknisyen astsubayım gelip, siz zahmet etmeyin diye kediyi torbada iken ben vurdum dedi. Tekrar doktoru arayıp kediyi öldürmüşler dedim. O zaman kötü dedi doktor. Tedbir amaçlı askere kuduz iğnesi başlayacağız dedi. Askeri hemen Şanlıurfa devlet hastanesine göndereceğim. Orada tanıdık doktor arkadaş var iğneleriyle ilgilenir dedi. Tahmin ediyorum beş altı iğne olacak. Her gün bir iğne.

Yaralı askerim nişan daireci kritik bir personel. Ertesi günü Şanlıurfa’da Osmaniye diye bir bölge var oraya atışlı tatbikata gideceğiz. Doktor her gün mutlaka iğne vurduracaksınız dedi. Araziye çıkıyoruz dedim. Benim devlet hastanesindeki arkadaş hastanede kalıyor, söylerim geceleri de gidip iğneyi vurdurabilirsiniz dedi. Tamam dedim ertesi günü her türlü riski göze alıp askerimi hastaneye götürüp iğnesini yaptıracaktım. Yıllar önce “KUDUZ” diye bir film seyretmiştim. Ya askerime bir şey olursa.

Gece 01:00 – 02:00 gibi kendi jipimle şoförüm ben birde yaralı askerim Mardin yoluna çıkıyoruz. Yaklaşık bir bir buçuk saatlik yolculuktan sonra Şanlıurfa devlet hastanesine ulaşıyoruz. Sağ olsun hastanedeki doktor uyumayıp bizi bekliyor iğneyi yaptırıp geri dönüyoruz. Askerlerime siz istirahat edin sabahleyin geç kalkın diyorum. Kendim iki saat uykuyla ayakta durmaya çalışıyorum.

Bir yandan kendime kızıyorum. Ya Muharrem şu yaptığın işe bak Kuş merakı yüzünden başımıza neler geldi.

Yanılmıyorsam bu iğne işi birkaç gün sürdü. Kazasız belasız atlattık. Bu şekilde kanunsuz işler yaptık.

Tatbikattan döndük. Kuş beslemeye devam. Şükür korkulan olmamış bende rahat nefes almıştım. Kuş beslemeye Şanlıurfa’da son verdim. Köpek ve horoz beslenmeye devam. Bununla ilgili anılarım da var. Paylaşırız bir gün inşallah.

Haftaya Perşembe görüşmek dileğiyle, sağlıcakla kalın.