Bir ağaç düşünün; güçlü ve sağlam kökleri toprağın altında, heybetli dalları ise gökyüzüne uzanıyor. İçeride, sükunetle filizlenen tohum, başını topraktan çıkardığı anda artık dış dünyanın yasalarına tabi olur. Güneşi, suyu ve rüzgarı bekler, mevsimlere uyum sağlar ve şekil değiştirir. Oysa köklerin istekleri farklıdır; onlar rahatsız edilmek istemez, dış dünyanın değişimi onları pek ilgilendirmez. Onların görevi, derinleşmek, güçlenmek ve topraktan, yani özden beslenmektir. Kadın ve erkek arasındaki temel fark da tam olarak budur.
Eril ve Dişil Enerjinin Dengesi
Erkekler dünyasal hevesler, mücadele ve rekabet ile tatmin olurken, kadınlar daha çok ruhsal, duygusal ve tinsel doyum arar. Erkekler dünyaya, kadınlar ise ahirete yöneliktir. Bu yüzden erkekler savaş açar, sistemler kurar ve fiziksel dünyaya hükmetmeye çalışır. Dikey enerjileriyle hareket ederler. Kadınlar ise kapsayıcı, esnek ve kabullenicidir; yatay bir enerji akışına sahiptirler. Bu noktadan bakıldığında, kadın zaten “olmuş” olarak gelir; aslında ermesi, tamamlanması ve bulması gereken erkektir.
Ancak, kadın dünyanın kurallarını erkek kadar iyi bilmez ve sistemin içinde onun kadar güçlü hareket edemez. Bu yüzden erkeğin rehberliğine ihtiyaç duyar. Aynı şekilde, erkek de hakikati, yaratımı ve manayı kadın kadar derinlemesine bilemez. Kadın, doğrudan mana ile bağlantılıdır; erkek ise bu bağlantıyı güçlendirmek için kadının rehberliğine ihtiyaç duyar. Kadının varlığı bilinç ve ruhsal boyutta bir yaratımı gerçekleştirirken, erkek bu yaratımı madde dünyasında inşa eder.
Başarıda Kadın ve Erkeğin Yolları Farklıdır
Bir şeyin hayatta gerçekleşmesi için önce bilinçte, soyut alemde ve vizyonda var olması gerekir. Bilinçte olmayan hiçbir şey maddeye yansıyamaz. İşte bu yüzden dişil enerji önce tasarlar, şekillendirir, sonra bu yaratımı maddeleştirmek için eril güce bırakır. Dünya, eril enerjinin hüküm sürdüğü bir tezahür alanıdır. Kadının yaratıcı enerjisi, erkeğin eyleme geçirme gücüyle birleşerek başarıyı getirir.
Ancak, eril ve dişil enerjinin birbirinin rolünü üstlenmeye çalışması dengesizlik yaratır. Bir kadın erkeğin kurduğu sistemde başarılı olabilir mi? Elbette, ama bu büyük bir bedel gerektirir. Aynı şekilde, bir erkek de kadının alanında başarılı olabilir, fakat bunun da ağır sonuçları olacaktır. Kadın rolünü kaybettikçe tükenmişlik sendromu, otoiümün hastalıklar ve depresyon yaşarken; erkek de özünden uzaklaştıkça kimlik bunalımına sürüklenir.
Bugün kişisel gelişim ve motivasyon alanındaki birçok teknik, erkeklerin deneyimlerinden çıkmıştır. Hedef koyma, aksiyon alma, strateji geliştirme gibi yöntemler, eril enerjiye uygundur. Ancak kadınların bu formüllerle tatmin olması ve başarıya ulaşması zordur, çünkü kadın için süreç tamamen farklıdır. Kadın daha çok iç bağlantı kurarak, sezgisini dinleyerek ve yaratıcı enerjisini besleyerek ilerlemelidir. Erkek ise aksiyon ve stratejiyle yol alır.
Kadın ve Erkek Kendi Özlerine Sahip Çıkmalı
Bu, kadınların tamamen iç dünyasına çekilip hiç aksiyon almaması gerektiği anlamına gelmez. Ancak, bir erkek kadar aksiyon odaklı olursa özünden kopar ve tükenir. Kadın, içsel büyümesini tamamlamadan dış dünyaya yönelirse, köklerini sağlamlaştırmadan dallarını uzatmaya çalışmış olur. Oysa kökleri güçlü bir kadın, çok daha az eylemle büyük sonuçlar alabilir.
Kadınlar, dünyada başarılı olmak için önce kendi doğalarına uygun bir yol belirlemelidir. Kendi iç gücünü keşfetmeli, yaratıcılığını beslemeli, sezgilerine güvenmeli ve kendisiyle derin bağ kurmalıdır. Meditasyon, inziva, nefes çalışmaları ve vizyon geliştirme gibi teknikler, kadınların iç dengelerini bulmalarına yardımcı olabilir. İç bağlantısını güçlendiren bir kadın, attığı küçük adımlarla bile büyük başarılar elde edebilir.
Erkekler ise dünyaya güç, düzen ve sistem kurmak için gelmiştir. Onların yolculuğunda kas gücü, zihin gücü ve ekonomik güç ön plandadır. Ancak bir erkek, özüyle bağlantıda olan bilge bir kadınla bir araya geldiğinde, başarısını ve bereketini garantiler. Kadın yaratır, erkek ise bunu hayata geçirir.
Sonuç olarak, kadınlar Venüs’üne, erkekler ise Mars’ına sahip çıkmalıdır. Ancak bu şekilde mutlak tatmin, başarı ve bütünlük sağlanabilir.