İstanbul’un Gerçekle Yüzleşmesi

Dün, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'nda, İstanbul saat 12:49'da 6,2 büyüklüğünde bir depremle sarsıldı. Marmara Denizi açıklarında, Silivri açıklarında meydana gelen bu sarsıntı, şehrin birçok ilçesinde hissedildi ve halk arasında büyük paniğe neden oldu. İlk belirlemelere göre, can kaybı yaşanmazken, 236 kişi panik nedeniyle çeşitli şekillerde yaralandı. O alışıldık korku geri geldi; cep telefonları çaldı, insanlar sosyal medyaya koştu, balkonlara çıkanlar göz göze geldi. Bir kez daha hatırladık: Bu şehir, sadece tarih değil, aynı zamanda bir tehdit üzerinde kurulu. Deprem bu kez yalnızca binaları değil, içimizi de yokladı. Çünkü artık biliyoruz ki mesele sadece bir doğa olayı değil. Mesele, neyin üzerine ne kadar bilinçle inşa ettiğimiz. İstanbul’un altı değil, üstü asıl tehlike. Depremin ardından, İstanbul'un yapı stoğunun durumu yeniden gündeme geldi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin (İBB) yaptığı araştırmalara göre, şehirde 318 bina "durduğu yerde çökebilecek" kadar riskli durumda . Ayrıca, olası bir 7,5 büyüklüğündeki deprem senaryosunda, 48 bin binanın ağır hasar alacağı öngörülüyor .

Bu deprem, İstanbul'un yapı stoğunun ne kadar kırılgan olduğunu bir kez daha ortaya koydu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin verilerine göre, şehirde 100.000'den fazla bina acil yıkılma riski taşıyor. Ayrıca, 600.000'den fazla yapı biriminin ciddi risk altında olduğu belirtiliyor. Şehirdeki binaların büyük bir kısmı 2000 yılı öncesinde inşa edilmiş ve depreme dayanıklılık açısından yetersiz durumda. Kentsel dönüşüm projeleri yetersiz kalıyor ve riskli bölgelerdeki yapıların yenilenmesi konusunda ciddi adımlar atılamıyor.Dünkü deprem, bir uyarı niteliğinde. İstanbul'un deprem gerçeğiyle yüzleşmesi ve gerekli önlemleri alması gerekiyor.