MUCİZE…

İnsan yaşamında, beklenmeyen bir güzellik oldu mu bu tabiri çok kullanırız. Hatta bir mucize oldu falan deriz.

Ben sosyal medyadan pek uzak değilim. Genellikle facebook ve durumlara takılırım. Diğerleri beni ilgilendirmez.

Yine facebook’a bakıyorum. Mucize başlığıyla Ömer Faruk Bulak’tan alınan bir kısa öyküyle karşılaşıyorum. Harika bir öykü okuyunca sizde şaşıracaksınız.

Bir aile dramı yaşanmaktadır. Evin annesi Aynur hanım hastadır. Hem de çok hasta. İnşaatlarda çalışan baba Seyit bey Aynur hanımı, imkanı elverdikçe doktor doktor dolaştırır. Evin oğlu Sinan 19 yaşındadır ve çay ocağında çalışır. Bir de evin küçük kızı Esra henüz 9 yaşındadır. Annenin hastalığı evi perişan eder. Kimse gülemez bu evde.

Doktorlar Aynur hanımın beyninde tümör olduğunu ve Türkiye’de bu ameliyatın çok riskli olacağını, kurtulma şansının çok az olduğunu ifade eder. Babaya doktorlar tarafından durum anlatılır bir MUCİZE gerekir diye ifade edilir. Akşam baba eve gelir oğlu Sinan ve kızı Esra ile durumu paylaşır. Evet bir mucize gerekmektedir. Ertesi günü kızımız Esra biriktirdiği bozuk paraları alıp eczanenin yolunu tutar. Koşarak soluk soluğa eczaneye girer ve haykırır. Annemi kurtaracak MUCİZE ilacı istiyorum der. Eczacı kıza, sen şaşırdın galiba bakkal ileride çikolata alacaksan der. Kız mucize ilacı istemektedir. Para eksikse ben harçlığımdan sık sık para getiririm der.

Eczacı kızın eline bir aspirin tutuşturur. Bu arada eczanenin bir ucunda iki kişi oturmaktadır. Bunlardan biri çok iyi giyimlidir. Kızımız Esra’ya seslenir; kızım bak buraya, annenin nesi var? Bende doktorum. Amca annemin sürekli başı ağrıyor, yemek falan da yiyemiyor. Çok hasta. Doktor babacan bir tavırla kıza soruyor, eviniz nerede? Doktor amca buraya çok yakın. Beni evinize götürür müsün? Esra kızımız doktor amcasıyla yola düşer. Eve gelirler kız kapıyı açar baba ve ağabeyi de evdedirler. Esra kızımız babası ve ağabeyine doktor amcasını tanıtır.

Eve gelen kişi doktor olduğunu söyler ve hastayı görebilir miyim diye sorar. Annenin yattığı odaya girerler. Aynur hanım derin uykudadır. Doktor uyandırmayın der. Aynur hanımın daha önce çektirdiği röntgenleri ister.

Sarı kağıtlar içindeki röntgenleri Esra bir çırpıda alıp doktorun yanına getirir. Doktor röntgenleri inceler. Doktor, doğru söylemişler tümör beynin çok kötü bir yerinde ameliyat çok riskli der.

Doktorlar size nerede tedavi, ameliyat olabileceğini de söylediler mi? Der. Baba Seyit bey doktorlar tarafından bu ameliyatın İsviçre’de, Zürih şehrinde özel bir hastanede yapılabileceği söylendi der. Bizim maddi durumumuz bu ameliyat için hiç uygun değil, imkansız der.

Bu arada doktor babaya bir soru sorar, ameliyatı yapacak doktorun ismini de verdiler mi?

Seyit baba, evet verdiler der. Gazi YAŞARGİL miş diye söylenir. Bu doktor dünyaca ünlü Türk beyin cerrahıdır. En riskli ameliyatları başarıyla yapmaktadır. Diyarbakırlıdır.

Eve gelen doktor; baba Seyit, oğlu Sinan ve kızı Esra’ya Gazi YAŞARGİL benim der. Evde bir sessizlik olur. Baba serzenişte bulunup bu işin şakası yok der. Eve gelen doktor ısrarla Gazi YAŞARGİL benim der. İlave eder Türkiye’ye bir sempozyum için geldim. Bir hafta sonra geri İsviçre’ye Zürih’e döneceğim. Hasta Aynur hanımı ve Seyit beyi de götüreceğim. Bir an önce pasaport işlerini halledin. Yol parası dahil cebinizden bir kuruş masraf etmeyeceksiniz. Tüm masraflar benden der. Hastayı ve kocasını İsviçre Zürih’e götürür. Ameliyat başarılı geçer, hasta ve kocası Türkiye’ye mutlu dönerler. Şimdilerde tüm aile mutludur. Derler ya, iyi olacak hastanın doktor ayağına gelir diye.

Selamlar haftaya görüşmek dileğiyle.