Fırsat Penceremiz Yaşlanıyor!

Nüfus veya popülasyon belirli bölgede, belirli bir zaman dilimi süresinde yaşayan toplam insan sayısıdır. Nüfus, sadece sayısal veriler sunmakla kalmamakta tarihsel olarak incelendiğinde toplumsal değişim ve dönüşümlerin resmini çizmekte ve analizlerine imkân vermektedir. Ayrıca, toplumlar için çok önemli potansiyel güçlerden biridir.
Dolayısıyla bu gücün öneminin farkına varmak, onunla hangi iş ve rollerin gerçekleşeceğini bilmek toplumsal sistemin geleceği için çok gereklidir. Beşerî kaynakların niteliklerinin belirlenmesi ve ileriye dönük planlanması, kalkınma hedefleri, plan ve projeleri için önemlidir
Nüfusu büyük ülkeler (Çin ve Hindistan gibi) ekonomik ve özellikle askerî açıdan avantajlı konumda olmayı sürdürmektedirler ancak yine aynı ülkelerin devasa nüfusunu beslemek, eğitmek ve onlara iş imkanları hazırlamak gibi sorumlulukları da vardır.
Bunlar belli standartlarda karşılanmaz ise büyük nüfus, ülke için jeopolitik avantaj yerine kırılganlıklar oluşturacaktır. Bu durum sadece nüfusu büyük ülkeler için değil nüfusu göreceli olarak küçük olan komşu ülke için de jeopolitik endişelerin kaynağı olacaktır.
Doğum oranı, ülkelerin nüfus dinamiğini etkilemesi bağlamında yine önemli hususlardandır. Avrupa Birliği ülkelerinin ve Asya Pasifik’te Japonya gibi yaşlanan nüfusa sahip devletlerin şiddetle dikkate aldığı husustur doğum oranı. Yaşlanan nüfusun ve bozulan demografik yapının dengelenmesi için nüfus artış oranının düzenli olması devletlerin sosyo-ekonomik planlamasında belirleyici unsurlardan biridir.
Küresel yaşlanma süreci olarak adlandırılan "demografik dönüşüm" sürecinde olan Türkiye'de, doğurganlık ve ölümlülük hızlarındaki azalma ile birlikte sağlık alanında kaydedilen gelişmeler, yaşam standardının, refah düzeyinin ve doğuşta beklenen yaşam süresinin artması ile nüfusun yaş yapısı şekil değiştirmiştir.
Çocuk ve gençlerin toplam nüfus içindeki oranı azalırken yaşlıların toplam nüfus içindeki oranı artış gösterdi. Türkiye, oransal olarak yaşlı nüfus yapısına sahip ülkelere göre hala genç bir nüfus yapısına sahip olsa da, yaşlı nüfus sayısal olarak oldukça fazladır.
Yaşlı nüfus olarak kabul edilen 65 ve daha yukarı yaştaki nüfus, 2019 yılında 7 milyon 550 bin 727 kişi iken son beş yılda %20,7 artarak 2024 yılında 9 milyon 112 bin 298 kişi oldu. Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranı ise 2019 yılında %9,1 iken, 2024 yılında %10,6'ya yükseldi. Yaşlı nüfusun 2024 yılında %44,6'sını erkek nüfus, %55,4'ünü kadın nüfus oluşturdu.
Nüfus projeksiyonlarının demografik göstergelerdeki mevcut yapının devam edeceğini varsayan ana senaryosuna göre yaşlı nüfus oranının 2030 yılında %13,5, 2040 yılında %17,9, 2060 yılında %27,0, 2080 yılında %33,4 ve 2100 yılında %33,6 olacağı öngörüldü.
Yaşlı nüfusun %0,1'ini oluşturan 100 yaş ve üzerindeki yaşlı kişi sayısı, 2024 yılında 7 bin 632 oldu.
Yaşlı nüfusun toplam nüfus içindeki oranının %10,0'ını geçmesi nüfusun yaşlanmasının bir göstergesidir. Türkiye'de yaşlı nüfus, diğer yaş gruplarındaki nüfusa göre daha yüksek bir hız ile artış gösterdi.
Doğurganlık göstergelerindeki hızlı düşüş eğiliminin devam edeceğini varsayan düşük senaryoya göre yaşlı nüfus oranının 2030 yılında %13,5, 2040 yılında %18,2, 2060 yılında %28,8, 2080 yılında %38,5 ve 2100 yılında %42,8 olacağı öngörüldü.
Türkiye'nin çocuk nüfus oranının Avrupa Birliği üye ülkelerinden yüksek olduğu görüldü
Avrupa Birliği (AB) üyesi 27 ülkenin çocuk nüfus oranları incelendiğinde, 2024 yılında çocuk nüfus oranının AB ortalaması %17,8 oldu. AB üye ülkeleri içinde en fazla çocuk nüfus oranına sahip olan ülkelerin sırasıyla, %23,0 ile İrlanda, %20,8 ile Fransa, %20,6 ile İsveç olduğu görüldü. Çocuk nüfus oranının en düşük olduğu ülkeler ise sırasıyla, %14,7 ile Malta, %15,1 ile İtalya, %15,7 ile Portekiz oldu. Türkiye'nin çocuk nüfus oranının %25,5 ile AB üye ülkelerinden daha yüksek olduğu görüldü.
Türkiye, Cumhuriyet dönemi boyunca uzun yıllar yüksek doğurganlık düzeylerine şahit olmuş ve genç nüfus yapısı özelliğini korumuştur. Genel kamu politikaları ve özellikle de sosyal politikalar, Cumhuriyet tarihi boyunca genç nüfus yapısının getirmiş olduğu avantajları kullanmayı ve dezavantajları ile mücadele etmeyi amaçlamıştır.
AB ülkeleri ile kıyaslandığımızda Türkiye’nin gerek çocuk nüfus oranı gerekse genç nüfus oranı hala yüksektir.  Ancak, çocuk nüfus oranı ve genç nüfus oranındaki bu avantaj her yıl giderek azalmaktadır. 
Türkiye'nin 2007 ve 2023 yılı nüfus piramitleri karşılaştırıldığında, doğurganlık ve ölümlülük hızlarındaki azalmaya bağlı olarak, yaşlı nüfusun arttığı ve ortanca yaşın yükseldiği görülmektedir.
Türkiye'de 2023 yılında 34 olan ortanca yaş, 2024 yılında 34,4'e yükseldi. Cinsiyete göre incelendiğinde, ortanca yaşın erkeklerde 33,2'den 33,7'ye, kadınlarda ise 34,7'den 35,2'ye yükseldiği görüldü.
Uzun yıllar boyunca genç nüfusuna dayanan bir demografik yapıya sahip olan Türkiye’nin son yıllarda doğum oranlarındaki düşüş ve ortalama yaşam süresindeki uzamanın sonucunda 2050 yılına gelindiğinde "genç nüfus avantajını" kaybetmiş, yaşlı bir nüfusa sahip ülke haline geleceği kaçınılmazdır.
Türkiye’nin gelişmekte olan ekonomisinin büyüme hızının öneminin yanında sürdürülebilirliği de önemlidir. Ekonominin gelişmesinin yanında ayrıca sürdürülebilirliğinin de sağlam temellendirilmesi gerekir. Nitekim tarihte hızlı gelişen ve büyüyen ekonomilerin aynı hızda önemini kaybetmesine defalarca şahit olunmuştur. 
Ekonomide büyümenin sağlanabilmesi için fiziki sermayenin yanında beşerî sermayenin de büyük bir öneme sahip olduğu son yıllarda belirgin bir şekilde anlaşılmaya başlamıştır. Bu yönde birçok gelişmiş ülke beşerî sermaye alanında büyük kalkınma hamleleri başlatmış her alanda teşvik edici olmuştur. 
Sonuç olarak nüfus artışı bir tercih sebebi değil bir zorunluluktur. Ülkelerin bu konuda gösterdikleri irade geleceklerine yön verecektir. Eğitim yoluyla nüfusun niteliğini artıran, sağlıktaki ilerlemeler ile nüfusunu güçlendiren ülkeler sosyal ve ekonomik alanda hızlı bir gelişme gösterecektir.