İnsan hayalleri ile yaşar. Evet hayali olmayanın gerçeği olmaz. Bazen hayalinize ulaşmak için çok uğraşırsınız. Bazı hayallerinizi yakalarsınız. Aslında bu bir hedeftir, hedefinize ulaştığınızda mutluluk sizindir.
Küçükken kurduğumuz hayaller farklı, gençlikte kurduğumuz, yaşlılıkta kurduğumuz hayaller farklıdır.
Küçüklüğümde kurduğum hayaller, iyi bir sporcu iyi bir kaleci olmak. Yattığım da bunları hayal ederdim. Sporcu yeteneğim çok fazla değildi. Dolayısı ile hayalim hayal oldu.
İnsan kötü, şer hayal kurmaz. Kurulan hayaller güzelliklerle doludur. İşte hayaller insanı güzelleştirir.
Bazen de hayal etmediğiniz şeylerle karşılaşırsınız.
Çocukluğumda, bayramlarda yeni elbiseye ayakkabıya kavuşmak en büyük hayalimdi. Bunlar genelde gerçekleşti. Dedemin çıkrıkçılar içinde dükkanları vardı. İki katlı olan bir blokta, ikinci kattaki dükkanlar genelde ayakkabı imal ederlerdi. Çarşıya giderken babam bazen beni de götürürdü. Ustaların nasıl ayakkabı imal ettiklerini görürdüm. Dudaklarında nasıl çivi tuttuklarına bakardım.
Bayrama yakın babam benim ayaklarımı çoraplı olarak, bir kağıt üzerinde kapladığı yeri çizerdi. Yani ayakkabı ustası bu kalıba göre bana ayakkabı yapardı. Sıtkı usta, Meramlı, Ankaralı hatırladığım ustalar. Geçtiğimiz aylarda kaybettiğimiz, son zamanlarında ayakkabı boyacısı olarak bildiğimiz “Bıcı Ahmet” Sıtkı ustanın yanın da çıraktı. Esas adı Ahmet KORKMAZ’dı. O beni ben de onu severdik.
Bıcı Ahmet çocukluğum da fırsat bulunca ustası ve babam görmeden gözleriyle işaret yapar beni korkuturdu.
Ayakkabı boyarken de benim ayakkabılarıma bakıp, niye bana boyatmadın derdi. Çocukluğundan beri hiperaktif biriydi Bıcı Ahmet. Allah gani gani rahmet eylesin.
Arefe güne yakın bir zamanda çizilen kalıba göre yapılan ayakkabımı babam getirirdi. Dünyalar benimdi artık. Ayakkabım başucumda uyurdum artık. Bayramda da giymeye kıyamazdım, kirlenecek diye. Babam, annem gezmeye giderken zorla giydirirlerdi. Yürürken hep yeni ayakkabılarıma baktığım için babam kızardı, önüne bak dik yürü diye ikaz ederdi.
Hayallerimin yıkıldığı an birilerini kaybettiğim andı. Her gün kahvaltı ettiğim dedemi kaybedince insan da hayal mi kalır?
Dedim ya 30 Ağustos 1978 de Kara Harp Okulundan mezun oldum. Hayallerimden biri, ömrü sıkıntılarla geçmiş babamı rahat ettirebilmekti. Babamın rahatsızlığı beni çok üzdü. O kötü hastalık 23 Şubat 1979’da babamı bizlerden alıp götürdü.
Biliyorum giden gelmiyordu. Geride rahmetli annem kalmıştı. Tayinle gittiğim her yere annemi de götürdüm. Aslında o hep Konya’da yaşamak isterdi ama bana kıyamazdı hep yanımda olurdu. Her şey düşündüğünüz gibi olmuyor. Hayat hayallerinize fasıla verdiriyor. Rahmetli Yaylı Tanbur sanatçısı Fahri KICIKOĞLU sazıyla, sesiyle “Hayal dünyasına ben bazı bazı dalsam bir türlü, dalmasam bir türlü” diye seslenir, kafasıyla hareket ederek şarkıya güzellik katardı. Rahmetli aramızdan erken ayrıldı.
Bazen de hayat ağır şartlarıyla sizin hayal kurmanıza bile fırsat vermez. Ağır yük omuzlarınıza biner, hayatınızı idame ettirirsiniz. Dertler sıkıntılar sizi her şeyden uzaklaştırır.
Ramazanın son günlerinde, İstanbul’da yaşayan en büyük dayıoğlu (1943) Muzaffer BAŞAYTAÇ, bayramı Silifke’de yaşayan kızıyla geçirmek için, Silifke’ye gelir. Bayramın üçüncü günü beyin kanaması geçirir, yoğun bakıma alınır. Geçtiğimiz Çarşamba günü (9 Nisan) vefat eder. Cenazesi Konya’ya getirilir. 11 Nisan Cuma günü Konya’da annesinin üzerine defnedilir.
Geçtiğimiz yıl bayramda kendinden iki yaş küçük kardeşine vasiyet eder. Beni Konya’ya gömün der. Kardeşide, ağabeyine böyle vasiyet etme kar, kış, kıyamet olur senin cenazeni İstanbul’dan Konya’ya götüremeyebiliriz der. Ağabeyi de Rabbim bana bir kolaylık gösterir der.
Ve dileği, duası kabul olur. Silifke’de kızın yanın da vefat eder. Konya’ya getirilir ve defnedilir.
Rabbim hepimize kolay, helal ölümler nasip etsin.
Bu hafta da bu kadar. Haftaya inşallah yeni bir yazıda buluşuruz. Selamlar...