Kaybolan Mahalle Kültürü

Konya’nın kalabalıklaşan sokaklarında yürürken içimi hüzünlü bir nostalji kaplıyor. Çocukluğumun sıcak, samimi mahalle atmosferi gözümde canlanıyor. Komşuların birbirine koştuğu, kapı önlerinde yapılan uzun sohbetler, çocuk sesleriyle yankılanan sokaklar… Şimdi ise her şey daha mesafeli, daha bireysel. Sanki binalar yükseldikçe, aramızdaki duvarlar da kalınlaşıyor.

Eskiden mahalle sadece bir coğrafi alan değildi bir dayanışma, bir aidiyet duygusuydu. Birinin derdi hepimizin derdi olurdu. Düğünler şenlik havasında tüm mahalleyi sarar, cenazelerde ise omuz omuza acı paylaşılırdı. Çocuklar sokaklarda özgürce koşar, büyüklerin gözü üzerlerinde olurdu. Herkes birbirini tanır, güvenir, destek olurdu.

Şimdi ise modern yaşamın dayattığı hız ve bireysellik, bu sıcak bağları yavaş yavaş koparıyor. Apartman hayatı, komşuluk ilişkilerini çoğu zaman bir "merhaba-merhaba" düzeyine indirgiyor. Yoğun iş temposu, sosyal aktivitelere ayrılan zamanı kısıtlıyor. Sanal dünya, gerçek ilişkilerin yerini almaya başlıyor.

Elbette, modernleşmenin getirdiği kolaylıkları ve imkanları yadsımak mümkün değil. Ancak bu ilerleme, beraberinde bir yalnızlık hissini de getiriyor gibi. Aynı apartmanda yaşayan insanlar birbirlerinin varlığından bile haberdar olmayabiliyor. Bir ihtiyaç anında çalınacak bir kapı bulmak zorlaşıyor.

Bu yalnızlık sadece yetişkinlerin sorunu değil. Çocuklar da artık sokaklarda oynamak yerine ekran başında vakit geçiriyor. Sanal arkadaşlar, gerçek oyun arkadaşlarının yerini alıyor. Bu durum, onların sosyal becerilerini geliştirmelerini, paylaşmayı, işbirliği yapmayı öğrenmelerini olumsuz etkileyebiliyor.

Bu gidişatı değiştirmek mümkün mü? Belki de evet. Küçük adımlarla başlayabiliriz. Asansörde karşılaştığımız komşuya içten bir "nasılsınız?" demek, apartmanımızda bir tanışma etkinliği düzenlemek, mahallemizdeki esnafla daha sıkı bir iletişim kurmak… Belki de kaybettiğimiz o sıcaklığı yeniden canlandırmak için ilk adımı biz atmalıyız.