ÇOCUKLUĞUMU ARIYORUM…

Hem de çok… Zorluklarla geçen bir çocukluk. Daha önce söylemiştim şimdiki adı Nalçacı, 1960’lı yıllarda ve öncesi Parsana denilen yerde iki katlı kerpiç evimiz var. Eski Bağ-Kur binasına çok yakın. Herkesin bahçeli evi var tabi bizimde.

Evimiz ve bahçemizden birkaç not sunayım. Tuvalet dışarda. Elektriğin olmadığı zaman sürekli yanan gaz lambasını alıp, dışarıya tuvalete giderdik. Eve 20 – 25 metre mesafede ki tuvaletin etrafında bazen köpekler olurdu. Çocuktuk ve bunlardan korkardık. Tuvalette taşıma suyuyla değirmeni döndürürdük. Karlı kış günlerinde soğukla da mücadele ederdik. Bahçenin bir köşesinde ahır vardı. Bu ahır da bir tek ineğimiz vardı. Sarı inek. Çok uysaldı.

Babam rahmetli anlatırdı. Son baharda erken bastıran kış, leyleklerin göç etmesini engellemiş. Sıcak iklim seven, göçebe kuşlardan leylekleri babam bu ahırda konaklatmış. Anlayacağınız leylekler o yıl göç etmemişler. Hayvanların beslenmesini babamla annem üstlenmiş.

Gelelim sarı ineğe. Bir inekte olsa evde beslemek zor. Kışın yatılı İmam Hatip’in yemek artıklarını toplayıp satan Hamidi oruç dediğimiz mahallemizde bir amca vardı. Ondan yemek artığı alıp biraz samanla karıştırıp ineğimize verirdik.

Yazın ise ineğin yükü 5-6 yaşlarındaki benim omuzlarımdaydı. Parsana Camiinin karşısında biraz çaprazında Kapçı Osmanların boş bir tarlası vardı. Şimdiki Kale sitesi. Terziler sitesinin oralara denk gelirdi kabaca.

“Sığıra salma” tabiri vardı. Evlerinde inek besleyenler, ücretli bir çoban sayesinde Sille yolundan Aslım çöplüğüne uzanan yolda yürüyerek beslenecekleri yerde akşama kadar yayılıyorlardı. Akşam hava kararmadan inekler evlerine dönerlerdi. O zamanın inekleri belki inanmayacaksınız ama çok akıllı idi. Zamane koyunlarından falan çok akıllılardı.

İneği sabah erkenden ben önüme katar, Kapçı Osmanların tarlasına getirirdim. Yukarıbaş dediğimiz yerden sürü geldiğinde bizlerde hayvanlarımızı sürüye katar ve görevimizi tamamlardık. Sabah erken saatlerde hava soğuk olurdu. Kısa pantolonlu ve kısa gömlekli giysilerimle üşürdüm.  İneği “Sığıra Saldık” mı dedemin evine kahvaltıya giderdim. Sıcak bir çaya ne verilmezdi. Güneşin ısıtmasıyla üşümem geçerdi. Kahvaltıdan sonra kendi evimize dönerdim. Akşam inek kendiliğinden sürüden ayrılır evimize gelir, kilitli olan tahta bahçe kapımızı boynuzlarıyla tıklatır bizde hemen kapıyı açardık. Doğruca ahıra yönelen ineğe annem kovayla su verir inek de kana kana içerdi.

Bu inek bize süt dolayısıyla yoğurt, tereyağı verirdi. Kollu bir kaymak makinamız vardı. Elle çalışırdı. Tereyağımızı buradan temin ederdik.

Siz hiç yeni yapılmış tereyağını ekmeğinize sürüp yediniz mi? İnsan nasıl özlemez çocukluğunu.

Her şey her zaman iyi gidecek değil ya…

Bir gün bizim inek beklenen saatte gelmedi. Sokakta oyun oynarken annem seslendi, inek gelmedi git bir bak dedi. Mezarlığın oraya gelince ineğin mezarlıkta olduğunu gördüm. O dönemde mezarlığın kapısı duvarları yok. İneği almak için yeltenince mezarlık bekçisi kılıklı bir tip, iki buçuk lira getir ineği öyle götür dedi.

Eve geldim anneme söyledim. Oda baban birazdan işten gelir, yolda karşıla babana söyle dedi. İçimden eyvah dedim. Babamı tanıtayım. İnanılmaz yardım sever, yardım severliği kadar da kavgacılığıyla ünlü. Anlayacağınız kabadayı. Ceketinin içinde terziye kamasını koyacağı yerleri diktirmiş. Fil dişinden yapılmış kanallı on beş yirmi santimlik kaması var. Babamı gördüm durumu anlattım. Babam mezarlığın kapısına geldi, bekçi kılıklı tipe seslendi. İneği dışarı çıkar dedi. Bekçi kem küm etti. Babam adamın yanına yaklaştı. Canını alırım dedi. Bekçi, abi çıkarıyorum ben senin olduğunu bilmiyordum falan feşmekan. Babam bir daha böyle durumlarla karşılaşırsam peşin söylüyorum canından olursun dedi yüksek sesle.

Bekçi hemen ineği dışarı çıkardı. İnek yolu biliyor bende peşine düştüm. Babamın bekçiye sarf ettiği sözlere ister küfür deyin ister uyarı ben yazamıyorum.

Babam beni de uyardı. Bu adamın yanına fazla yaklaşma. Bir daha böyle yaparsa, yine yaptığın gibi bana haber ver dedi.

Güzeldi çocukluğum, yokluk vardı ama mutluluk vardı, yardım vardı, insanlık vardı… özlüyorum desem yalan olmaz. Kalın sağlıcakla…