Her Damlasını Gelecekten Çalıyoruz

Su yeryüzünde öncelikli olarak doğal canlı yaşamının devamı için gerekli olan temel kaynak. Günümüz modern dünyasında, insan etkinliklerinin tamamı doğrudan ya da dolaylı olarak bir su tüketimine neden oluyor. Bu nedenle su kaynakları üzerinde insan baskısı her geçen gün artıyor. Yağışlarla yenilenebilen yüzey ve yeraltı suları üzerindeki antropojenik baskılar dünyanın hemen her bölgesinde farklı ölçekte ve şiddette su sorunlarının oluşmasına neden oluyor.

Dünya genelinde su kaynakları ve su varlığı ile ilgili olarak “20. yüzyılda petrol, devletler ve şirketler için ne ifade ettiyse, 21. yüzyılda da ulusların varlık düzeyini belirleyecek en değerli varlı su kaynaklarıdır” gerçekliği açık bir şekilde ifade ediliyor.

Dünya haritası göz önüne getirildiğinde görülen maviliklerin sadece %2.5’u tatlı sudur ancak bu suyun %69’u buzullar içinde saklıdır ve canlılar için kullanılabilir koşullarda değildir.

Diğer taraftan tatlı suyun %30’u yer altında (toprak nemi, bataklık suyu, akifer yatakları) yer altı suyu olarak, %1’i ise ekosistemler (atmosfer, toprak nemi, bitkiler vb.) ve insanlar için ulaşılabilir olan tatlı su miktarı olarak bulunur.

Buna göre dünyamız üzerindeki suyun tamamı 5 litrelik bir şişeye doldurulursa, biz insanların kullanabileceği tatlı su miktarı, yalnızca 1 yemek kaşığı kadar olacaktır. Bu kadar sınırlı olan tatlı su varlıkları yüzünden hâlen dünyada 2,7 milyar insan, yılda en az bir ay su sıkıntısı çeken havzalarda yaşıyor. Ayrıca, 2050 yılında, dünya nüfusunun %40’ından fazlasının su stresi çeken havzalarda yaşayacağı tahmin ediliyor.

Ülkemizde ise mevcut 112 milyar metreküp kullanılabilir su kaynağı bulunuyor. Bu kaynaktan yararlanma oranı ise %39. Bu miktarın %73’ü sulamada, %16’sı içme ve kullanmada, %11’i sanayide kullanılıyor. 

Dünya geneline baktığımız zaman ise su kaynaklarının %70’i sulamada, %22’si sanayide, %8’i kentsel tüketim için kullanılıyor. Avrupa’da ise su kaynaklarının %33’ü sulamada, %51’i sanayide ve %16’sı kentsel tüketim için kullanılıyor. 

Türkiye, sanılanın aksine su zengini bir ülke değil.  Yılda kişi başına düşen 1.519 m³’lük su miktarı ile ‘su sıkıntısı çeken’ bir ülke.  Artan nüfusla birlikte kişi başına düşen kullanılabilir yıllık su miktarının 2030 yılında 1.200 metreküpe, 2040 yılında 1.116 metreküpe, 2050 yılında ise 1.069 metreküpe kadar düşmesi bekleniyor. Bu rakamlar, Türkiye’nin su kıtlığı çeken bir ülke durumuna geleceğini gösteriyor.

Türkiye’de 25 su havzası var. Her havza kendi içerisinde farklı dinamiklere ve sorunlara sahip. Örneğin, Büyük Menderes ve Ergene havzalarında kirlilik sorunu daha ön plandayken, yarı kurak iklime sahip Konya Kapalı Havzası’nda tarımda aşırı su kullanımı veya havzalar arası su transferi konuları öne çıkıyor.

Konya Kapalı Havzası’nın yıllık ortalama yağış miktarı 391 mm olup yarı kurak iklim bölgesi sınıflandırmasına giriyor. Yağışın dağılışı havza içerisinde homojen olmayıp iklim tipleri mevkilere göre farklılıklar gösteriyor. Örneğin havzanın güneyinde bulunan Beyşehir ve Seydişehir İstasyonları görece olarak daha yüksek rakımda yer aldığı için yıllık toplam yağışı sırasıyla 494 mm ve 767 mm.

Bu istasyonlar kışları nispeten soğuk ve yağışlı yazları ise sıcak ve kurak iklim bölgesinde yer alır. Havzada bulunan diğer istasyonların yağış miktarları 292-387 mm arasında değişmekte olup kışları soğuk yazları sıcak ve kurak iklim tipi hâkim.

Konya Kapalı Havzası, Türkiye kullanılabilir su varlığının %4’üne, tarım alanlarının %12’sine, sulanan tarım alanlarının ise %17’sine sahip. Hektar başına düşen su miktarı Türkiye ortalamasının üçte birinden, yıllık yağış miktarı da Türkiye ortalamasının yarısından daha az.  

Mevcut sulanan alanlarında kullanılan suyun yaklaşık %60’ı yeraltı suyundan karşılanıyor. Bu yoğun kullanım sebebi ile havzadaki yeraltı su seviyesi her yıl ortalama olarak 2-3 metre civarında düşüyor.

Kuyulardan çekilen yeraltı suyunun büyük bir çoğunluğu tarımsal sulamada geleneksel salma sulama (toprak kanal / kanaletli sulama) yöntemi ile kullanılıyor.

Yeraltı suları konusundaki mevcut veriler, çekilme hızının doğrusal değil, artan bir hızla ilerlediğini gösteriyor. Havza’nın bazı bölgelerinde yeterli beslenme olmadığı için yeraltı suyunun en dipteki kısımları (fosil su) kullanılmaya başlandı. Bu durum, olası iklim senaryoları birlikte ele alındığında, gelecek dönemlerde Havza’nın yeraltı su rezervlerinde geri getirilemeyecek bir azalma olacağına işaret ediyor. Buna bağlı olarak, zemin çökmeleri ve obruk oluşumları gibi başka sorunların da sıklığının artması muhtemel.

Havza’nın yıllık toplam kullanılabilir su arzı ve su kullanımı karşılaştırıldığında, yıllık su bütçesinde her sene 2 milyar m3’ü aşan oranlarda açık verildiği görülüyor. Söz konusu su bütçesi açığının büyük bir kısmı, yeraltı suyu statik rezervlerinden karşılanmakta, bu nedenle yeraltı su depoları hızla tüketilmektedir. 

Konya’da su tüketimi yüksek ürünler olan yonca, mısır, patates ve ayçiçeği ekim alanlarında 2007 ile 2011 arasında önemli artış görüldü.  Bu artış 2012 yılında daha da hızlanmış, 2007 yılına kıyasla patates ekim alanlarının iki katına, mısır ve ayçiçeği ekim alanlarının ise yaklaşık üç katına çıkmasına neden olmuştur.

Türkiye’nin tarım ambarı olarak bilinen Konya’da, yıllara oranla yağış oranları düşerken, kış mevsimi de bahar havasında geçiyor. Her geçen gün yeraltı su seviyesinde düşüş gözlemlenen kentimizde, kuraklık baş göstermeye başladı.

Özellikle 2024 yılı içinde ilde bulunan barajlarda su oranı kritik seviyeye düştü. 2024 yılında belirgin hale gelen kurak iklim, 2025 yılında da etkili olurken, üreticiler için ise tehlike çanları çalmaya başladı.

Su israfını önlemek için, öncelikle su kullanım alışkanlıklarımızı gözden geçirmeliyiz. Su israfının önlenmesi sadece bireysel bir sorumluluk değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluktur. Günlük yaşantımızda bazı basit değişiklikler yaparak büyük miktarda su tasarrufu sağlamamız mümkündür.

Suyumuzu tasarruflu kullanmazsak yaz döneminde olası su kesintileri bizi bekliyor.

Su Biterse Herkes Susar