Var Olma Mücadelesinin Temel Şartı; Sıfır Atıklı Yaşam

Sanayi Devrimi ile birlikte başlayan endüstrileşme hareketi, kentleşme, nüfus ve tüketim artışı, doğal kaynakların yoğun bir şekilde kullanılmasına ve atık miktarının giderek artmasına yol açtı.
Sürekli artan atıklar, önceleri yaşam alanlarından uzaklaştırılması gereken bir unsur olarak görüldü ve bunların yaşam alanlarından uzaklaştırılmasına yönelik politikalar oluşturuldu. Sonraları atık yönetimi için yeni arayışlara yönelindi ve atıklar; yakma, gömme ve depolama gibi çeşitli yöntemlerle bertaraf edilmeye çalışıldı.
Son dönemlerde, özellikle plastik kullanımının artmasıyla birlikte atık sorunları da büyümeye ve tüm dünyayı ilgilendiren büyük problemler arasında yerini almaya başladı. Dolayısıyla, tüm canlılar ve gelecek nesiller için daha yaşanabilir bir dünya oluşturmak açısından birtakım çözümler üretilmeye başlandı.
1970’lere gelindiğinde ise Paul Palmer’in, Silikon Vadisi’nde kullanılıp atığa dönüştürülen kimyasalların yeniden kullanılabileceğini fark etmesi üzerine sıfır atık yaklaşımı (SAY) ortaya çıktı ve atık yönetiminde yeni bir sayfa açılmış oldu.
“Sıfır Atık”; israfın önlenmesini, kaynakların daha verimli kullanılmasını, atık oluşumunun engellenmesi veya azaltılması, atığın oluşması durumunda ise kaynağında ayrı toplanması ve geri kazanılmasını kapsayan atık yönetim felsefesi; kültürel, ekonomik ve sosyal gelişimin elde edilmesi için atıkların yaşam döngüsünü dikkate alan bir yaklaşım biçimidir.
Sıfır atık yönetiminde, ürünlerin yeniden kullanılması, kullanım ömürlerinin uzatılması, ürünlerin üretiminde zararlı maddelerin kullanılmaması veya azaltılması, geri dönüşümü mümkün ürünlerin üretilmesi esastır.
Atıkların geri dönüşüm ve geri kazanım süreci içinde değerlendirilmeden bertarafı hem maddesel hem de enerji olarak ciddi kaynak kayıpları yaşanmasına neden oluyor. Dünya üzerindeki nüfus ve yaşam standartları artarken tüketimde de kaçınılmaz şekilde bir artış yaşanmakta ve bu durum doğal kaynaklarımız üzerindeki baskıyı artırarak dünyanın dengesini bozmakta, sınırlı kaynaklarımız artan ihtiyaçlara yetişememekte.
Bu durum göz önüne alındığında, doğal kaynakların verimli kullanılmasının önemi daha da ortaya çıkıyor. Bu nedenledir ki son yıllarda tüm dünyada sıfır atık uygulama çalışmaları hem bireysel hem kurumsal hem de belediye genelinde yaygınlaşıyor.
Döngüsel ekonominin gün geçtikçe önem kazandığı ve dünya kaynaklarının her geçen gün azaldığı günümüzde, iklim değişikliği ile mücadele ve sürdürülebilir kalkınma planları kapsamında Türkiye'nin Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kuruluna sunduğu "Sıfır Atık" kararı kabul edildi.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın himayelerinde 2017'de başlatılan, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı koordinesinde yürütülen "Sıfır Atık Projesi", BM Genel Kurulu kararıyla desteklenerek Genel Kurul tarafından 30 Mart Uluslararası Sıfır Atık Günü olarak ilan edildi.
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre, Sıfır Atık Hareketi kapsamında yapılan çalışmalar ile;
2017 yılı Haziran ayından bu yana sıfır atık yönetim sistemine geçen bina/yerleşke sayısı yaklaşık 185 bine ulaştı.
Sıfır atık konusunda yaklaşık 21 milyon kişiye eğitim verildi.
2017’de % 13 olan geri kazanım oranımız 2021 yılında % 27,2’ye ; 2022 yılında % 30,13’e ; 2023 yılında % 34,92’ye yükseldi.
Geri kazanım oranımızın 2035 yılında % 60’a çıkarılması hedefleniyor.
Proje başlangıcından bu yana 29,3 milyon ton kağıt-karton, 7,8 milyon ton plastik, 2,9 milyon ton cam, 3,7 milyon ton metal ve 16,2 milyon ton organik ve diğer geri dönüştürülebilir atıklar olmak üzere toplamda yaklaşık 59,9 milyon ton geri kazanılabilir atık, lisans almış işletmelerce işlenerek ekonomiye kazandırıldı.
Toplanan atıklardan; 185 milyar TL ekonomik kazanç sağlandı, 2,6 milyar kWh enerji tasarrufu, 819 milyon m3 su tasarrufu, 104 milyon m3 depolama alanından tasarruf sağlandı, 5,9 milyon ton sera gazı salımı önlendi, 498 milyon ağaç kurtarıldı, 127 milyon varil petrolden tasarruf edildi.
İklim krizinin etkilerini doğrudan ve her geçen gün artarak hissettiğimiz bu dönemde hepimiz sürdürülebilir yaşamı daha fazla keşfetmeye yöneliyoruz.
Sürdürülebilirlik evde başlamış ve sıfır atık ile ete kemiğe bürünmüştür.
Dünyamızdaki bütün kaynaklar sınırlı ve elimizdeki kısıtlı kaynakları en iyi şekilde değerlendirebilmek, çeşitlilikten kaynaklanan tüketimin ve israfın önüne geçebilmek için geliştirilen sıfır atık projesi ile bunu mümkün kılabiliriz. Ayrıca; israfı engelleyerek ülke ekonomisine katkılar sağlayan bir projedir.
Dünyaya zarar veren tek popülasyon, insanoğludur. Sanayileşme, teknolojik gelişmeler ve artan tüketim alışkanlıkları gibi beşerî etkenlerle doğal kaynaklar bilinçsizce tüketilir. Ekosistemlerin dengesini bozan ve birçok canlı türünü tehdit eden bu sorunları azaltmak için her alanda sıfır atık yaşam anlayışı benimsenmeli.
Sürdürülebilir yaşam, evde başlar.