KULELİ Askeri Lisesi’ne katılmak için tam teşekküllü askeri hastaneden sağlam raporu almak gerek. Konya Askeri Hastanesi Ürolojiden problem çıkardı. Bazı branşlar yok. Devlet hastanelerine sevk ediyorlar. Anlayacağınız sıkıntı.
Sağlık raporunu İstanbul’da bir askeri hastaneden almak istiyoruz. İstanbul’a tekrar gidiyorum.
Tadım tuzum yok. Çocuk yaşta gurbettesin. Gümüşsuyu Askeri Hastanesinde karar kılıyoruz. Raporu almak için verilen süre daralıyor. Artık işlemleri İstanbul’da ikamet eden rahmetli dayımla yapıyoruz.
Ve de Dayı, Hala oğlu İ.T.Ü. de okuyan İhsan Sami Başaytaç’la.
Bu arada bir açıklama yapayım. Kara Harp okulun da bize ücreti mukabil Silahlı Kuvvetler sigarası veriyorlar. Yarım kilo alıp İstanbul’da ki dayım Konya’ya gelmiş ona veriyorum. Dayım rahatsız, mezuniyetini göremem ama sigaranı içeyim diyor. Şimdi aklıma geldi, gerçekten mezuniyetimi göremeden vefat ediyor.
Biz yine dönelim sağlık raporuna.
Eskiden Kardiyoloji diye bir bölüm yoktu.
Kalbe de Dahiliye bakardı.
Dahiliyeye muayeneye giriyorum. Doktor M.A. sonradan Albayda olan bu doktor, okula girecek öğrencileri topluca içeri alıyor. Gelir durumlarımızı soruyor. Kılık kıyafetlerimize de bakıyor. Bizi iki guruba ayırıyor. Ben zenginler kulübündeyim. Benin dahiliye bölümüne bir hastalık yazmış. Raporun bu bölümü gözümden kaçmıyor. Dayı – hala oğlu beni dışarıda bekliyor. Beni kaygılandırmamaya özen gösteriyor ama buraya bir şeyler yazmışlar diyor endişeyle. Telefonla İstanbul’da yaşayan İhsan ağabeyimden de bilgi alıyorum. Hatta dahiliye doktorunun adını ve rütbesini de ağabeyimden öğreniyorum.
Ağabeyim bu rapordaki hastalığı araştırmak için eczaneye giriyor. Doktorların yazısını okumak kolay değil, eczacı Mitral yetersizliği (Kapacıktık yetersizliği) teşhisi konmuş. Beni muayene etmediğini ısrarla söyledim. Doktorun muayenehanesini öğrenip oraya gideceğiz. Anladık işin içinde rüşvet var. Tekrar Gümüşsuyu Askeri hastaneye dönüyor ve dahiliye bölümünden doktorun muayenehanesinin yerini öğreniyoruz. Şişli’de imiş. Dayı oğlu ile doktorun adresine gidiyoruz. Tabii dolmuşla.
Muayenehanenin zilini çalıyoruz. Bir hanım efendi açıyor kapıyı. Durumu anlatıp doktorla görüşmek istediğimizi söylüyoruz. Bu arada dayı oğlu rüşvet işini gerçekleştireceği için beni uyardı, sen hiç karışma ben konuşacağım. Neyse doktor bizi kabul ediyor. İçeri giriyoruz.
Dayımın oğlu teşhisi söylüyor ve sülalemizde bir askerin bulunmasını çok istiyoruz bunun için de her türlü fedakarlığa hazırız diyor. Doktor doğruda üç bin lira talep ediyor. Dayı oğlu o kadar param yok deyip kendi için ayırdığı para hariç beş yüz yirmi beş liram var diyor.
Bu işler bu paraya yapılmaz deyip beş yüzü bırakın yirmi beş yanınızda kalsın diyor. Adeta vicdanlı. Doktor yarın gelip hastaneden heyet raporunu alın diyor. Ben bir bölüme daha muayene olmaya girmedim diyorum doktor tamam ben hallederim diyor.
Ertesi günü öğleden sonra Gümüşsuyu Askeri hastanesine gidiyoruz. Heyet raporunun verildiği odanın önünde bekliyoruz. İsmim okunuyor, rapor tamam böylece sağlam raporu almış oluyoruz.
Bu arada hemen belirteyim Kuleli’yi bitirip Harp okuluna girerken bir sağlık raporu daha istiyorlar. Askeri öğrenci olarak yine Gümüşsuyu Askeri hastaneye gidiyoruz. Bu seferde aynı doktora muayene oluyorum ve sağlam.
Dayıoğlu doktora çok kızgın. Yıllar sonra doktorun medyada haberlerine şahit oluyor. Doktora usulsüz çürük raporu vermekten hakkında dava açılıyor. Sonucu bilmiyoruz. Ama sağlık raporu konusunda da bir cendereden geçiyoruz.
Okula başlıyoruz. Yanılmıyorsam beş yüz elli kişi. Koğuşlarda ve ranzalarda yatıyoruz. Uzun yıllar arkadaşlık kuracağımız ve namusumuz ve şerefimiz üzerine yemin edeceğimiz kutsal bir göreve başlıyoruz. Acı tatlı anılarla dolu bir mesleği emekli olana kadar sürdürüyoruz.
Akşamları Ağrı- Eleşkirt’li rahmetli Ahmet Halil SARAYHANOĞLU ile iç bahçede buluşuyoruz. Benim sesim güzel sonralardan ud da çalmaya başladım. Ve ben söylüyorum
Gök yüzünde yalnız gezen yıldızlar
Yer yüzünde sizin kadar yalnızım
Bir haykırsam belki duyulur sesim
Ben yalnızım ben yalnızım yalnızım, diyoruz.
Gözlerimiz niye nemli?
Bilmiyoruz.
Haftaya Perşembe 13 Mart 1971’deki fırtınayı hatırlatacağım. Hoşçakalın.