Türkiye’nin ‘İlk İklim Kanunu’ TBMM gündemine geliyor. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Sayın Murat KURUM’un sosyal medya hesabından verdiği bilgilere göre: İklim değişikliği ile mücadele çalışmalarına yeni bir soluk getirecek, 20 madde, 2 geçici madde ve 3 farklı kanunda değişiklik içeren kanun tekliği ile İklim Değişikliği Başkanlığı’nın görev ve sorumlulukları belirlenmiş. Yasa teklifi ile iklim değişikliğine ilişkin genel politika, strateji belgeleri, iklim değişikliği strateji ve eylem planları da düzenleniyor.
Ekonominin, şehirlerin, tarım ve gıda başta olmak üzere kritik sektörlerin iklim krizinden en az etkilenmesi için yapılacak düzenlemeleri içeren kanun teklifi ile yerel ve ulusal eylem planlarının hazırlanması sağlanacak. Sektörlerin uluslararası rekabet gücünün artırılması için daha temiz ve daha verimli bir üretim süreci yasal güvenceye alınacak. Türkiye Yeşil Taksonomisi kurulacak, Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması devreye alınacak. Okullarda yeşil teknoloji müfredata girecek.
Ayrıca, Çevre Şehircilik ve İklim Bakanı başkanlığında Karbon Piyasası Kurulu oluşturulacak. Yereldeki ihtiyaçları direkt tespit edip ona göre planlama yapılmasını öngörecek, yapılan planlamaları izleyecek ve takip edecek İl İklim Değişikliği Koordinasyon Kurulu’nun kurulması ve yapısına ilişkin hükümlerde yasa teklifinde yer alıyor.
İlk etapta kulağa çok hoş geliyor, değil mi?
Öncelikle adı İKLİM KANUNU olamaz. Çünkü iklimin kanunu kâinatı yaratan Yüce Allah (c.c) tarafından yazılmıştır. Onu kimse değiştiremez ve bozamaz. Biz kulları olarak ancak ona uyum sağlayacak önlemleri almayı düzenleyebiliriz. Yani hazırlanan yasanın adı “İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUM KANUNU” veya “İKLİM KRİZİ İLE MÜCADELE KANUNU” olabilir.
İklim, Meteorolojik olayların ölçülmüş değerlerinin istatistiki açıklamaları olarak adlandırılır. İnsanlar ancak bu iklim koşullarına göre hayatı düzenleyebilirler. Değiştiremezler.
İklim Kanunuyla ne yapılacak? Atmosferdeki hava olayları mı yargılanacak? Meteorolojik olayları mı yönlendirilecek? Rüzgâr, Yağış, Bulutluluk, Sıcaklık değerlerine mi, ya da bunların etkilerine mi düzenleme getirilecek? Kainata hükmeden Yüce Rabbim bu sistemi o kadar düzenli yaratmış ki biz kullar sadece ona uyum sağlamakla mükellefiz.
Biz biliyoruz ki; iklim değişikliğine neden olan sera gazı emisyonlarını üreten insanlardır. Yani iklim değişikliği, küresel ısınma % 90 insan kaynaklıdır. İnsan hareketlerini değiştirmezse daha çok iklim değişikliği senaryoları gündeme gelir. İklim krizi tüm dünyanın sorunudur. Hiçbir ülke kendi geleceğini dünyanın çevresel geleceğinden ayrı düşünemez. Bunun için insanlığın kanuna değil, tasarruf odaklı yeni bir çevre ahlakına ihtiyacı vardır.
Daha huzurlu ve daha rahat bir yaşam için yapılan yatırımlarda, plan ile projelerde meteorolojik parametreler dikkate alınarak yapılmış olsaydı günümüzde yaşamı kısıtlayan koşullar en alt seviyede yaşanırdı ya da hiç yaşanmayabilirdi. Günlük faaliyetlerde meteorolojik olayların etkilerinin olumsuz olarak ortaya çıkması çok anlamsız şekilde, iklim değişikliğine bağlanmaya çalışılmaktadır. İklim günah keçisi değildir.
Unutmamak gerekir ki; Havalar hiçbir zaman kötü (!) değildir. Kentlerde ulaşımı engellediği sanılan yağışlar, su kaynakları için gereklidir. Hava olayları değil, kent yapıları ile ulaşım tercihi kötüdür. Birçok çatıyı koparsa da rüzgârlara, birçok yerin sular altında kalmasına denen olsa da yağışlara, yolların kapanmasında neden olsa da kar yağışına, üşümemize neden olsa da düşük sıcaklıklara, her mevsimin ayrı özelliklerine ihtiyaç vardır. Önemli olan insanlarımızın bu olaylardan zarar görmeden konforlu yaşayabilmesini sağlayabilmektir.
Verilen kanun teklifine göre, Kamu kurum ve kuruluşları ile gerçek ve tüzel kişiler, kamu yararı gözetilerek alınacak tedbirlere ve düzenlemelere süresinde uymakla ve bunları uygulamakla yükümlü olacağı; teklif ile ekonominin iklim bazlı olumsuz sonuçlara dirençli hale getirilmesi sağlanacağı; sektörlerin uluslararası rekabet gücünün artırılması için daha temiz ve daha verimli bir üretim süreci yasal güvenceye alınacağı; Kanun teklifi yalnızca sanayi sektörlerini değil; şehirleri, tarımı, hayvancılığı ve yeşil alanları da koruyan bir yaklaşımla hazırlandığı ifade ediliyor.
Öte yandan; Türkiye’nin ilk İklim Yasası kapsamında fosil yakıtlardan çıkışa dair bir politikadan söz edilmezken, mutlak emisyon azaltım hedefi de yer almamakta; buna karşılık Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)’yi düzenlemeye odaklanıyor. Burada olması gereken Şeffaf, sivil toplumu sürece dâhil eden, sera gazı emisyonlarını bugünden başlayarak hızla azaltan, fosil yakıtları terk eden, biyolojik çeşitliliği koruyan ve adil geçiş mekanizması oluşturan bir uyum yasasıdır.
Anlaşılan o ki; Kanun taslağı hazırlanırken bilim insanlarından, ilgili mühendis odalarından ve sivil toplum kuruluşlarından görüş alınmadı, sivil toplum sürece dâhil edilmedi ve karar mekanizmalarına katılım sağlanmadı. İklim krizinden etkilenen topluluklara destek sağlayacak mekanizmalarda göz önüne alınmadı.
Umarız meclis görüşmelerinde bu eksiklikler giderilir. İklim Kanun teklifinin etkili bir iklim mücadelesi için başta adı olmak üzere içeriğine yönelik tüm eksiklikler göz önünde bulundurularak yeniden ele alınmasını ve iklimi koruma değil, iklime uyumu önceleyen bu kapsamda toplumun her kesimini koruyacak, il kurullarında sivil toplum kuruluşlarına da yer verecek düzenlemelerin yasaya eklenmesini beklemek vatandaş olarak hakkımızdır.
Biz biliyoruz ki; GELECEĞİN ANAHTARI İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNE UYUMDA SAKLIDIR. Kalın sağlıcakla