DEĞER HAK EDENLE YÜCELİR

Bir çiçek, kokusunu tüm bahçeye sunar; ama onun eşsiz güzelliğini yalnızca gözleri ve gönlü açık olanlar fark eder. Değer de tıpkı bunun gibidir; herkes tarafından takdir edilmeli gibi görünse de aslında hak edenin ellerinde anlam kazanır. Ne var ki, insanlık tarihi boyunca nice liyakatsiz, emeği olmadan yüceltilmiş, hak etmediği ödülleri toplamış ve kendisini başkalarının emeğiyle süslemiştir. Peki, hak etmeyene verilen bir değer, gerçekten değer midir? Yoksa yalnızca bir yanılsama mıdır?

Günlük hayatımızda bunun sayısız örneğine şahit oluruz. Emek vermeyen birinin ödüllendirilmesi, samimi olmayanın yüceltilmesi, en çok çalışan ama sessizce duran birinin gölgede kalması... Bunlar yalnızca bireysel hayatımızda değil, toplumsal düzende de adaletsizliğin en somut yansımalarıdır. Kimi zaman bir iş yerinde, kimi zaman bir aile içinde, kimi zaman da bir dostluk ilişkilerinde hak etmeyenlerin değerle taçlandırıldığına tanık oluruz. Oysa, değerin kıymetini bilmeyene sunulan iltifatlar ve ödüller, eninde sonunda değersizleşmeye mahkûmdur. Değer, yalnızca hak edenin ellerinde çiçek açar. Bir çocuğun sevgisini kazanmak için çaba sarf etmeyen bir ebeveynin, sahte ilgisiyle sevgisini kazanması; yıllarını sanata, bilime, insanlığa adamış birinin yerine yalnızca şöhret peşinde koşanların yüceltilmesi; samimi bir dostluğu menfaat için kullanan birinin el üstünde tutulması... Bunların her biri, değer kavramının yanlış yerlere serpilmesinin yıkıcı örnekleridir. Tıpkı kısır bir toprağa ekilen tohumun yeşermemesi gibi, hak etmeyen biri de ona verilen değeri büyütemez, çoğaltamaz, onu haklı bir gururla taşıyamaz. Tarih boyunca, hak etmediği değerle hüküm süren nice insan gelip geçti. Kimileri yalnızca dış görünüşüyle, kimileri dalkavukluk yaparak, kimileri de başkalarının emeğini kendi eseri gibi sunarak toplumun zirvesine tırmandı. Ancak zaman, bir elekten ibarettir. Onları bir bir süzerek gerçek olanla sahte olanı ayırt eder. Öyleyse bir insanın kalıcı olanı arzulaması için hak edilmiş bir değerle yücelmesi gerekir. Hak edilmeden verilen hiçbir unvan, hiçbir ödül, hiçbir alkış sonsuz değildir. Tıpkı güneş görmeyen çiçeklerin bir süre sonra solması gibi, hak edilmeden kazanılan her şey de er ya da geç sönüp gider. İnsan, hayatı boyunca kime ne kadar değer vereceğini iyi tartmalıdır. Hak etmeyenlere gösterilen fazla değer, yalnızca hak edenlerin gölgede kalmasına neden olur. Çünkü gerçek değer, hak edeni yücelttiği gibi, hak etmeyeni de ortaya çıkarır. İnsan, ancak kimlerin onun kıymetini bildiğini anladığında, kimlere değer vermesi gerektiğini fark edebilir. Ancak bu farkındalık, zaman zaman büyük kayıplarla gelir. Nankörlüğün yarattığı derin yaralar, yanlış insanlara verilen değerin bir sonucu değil midir? Öyleyse gerçek değer nasıl tanınmalı? Öncelikle, bu değeri hak eden insanları görmek gerekir. Sahte tebessümlerle, boş övgülerle çevrili olanları değil; samimiyetiyle, emeğiyle, içten çabasıyla var olanları fark etmek gerekir. Değerin yalnızca gösterişle, statüyle, makamla ölçülmediğini anlamak, en büyük kazançlardan biridir. Ve bazen, değeri hak etmeyenlerin aramızdan ayrılması bir kayıp değil, tam tersine bir kazancın işaretidir. Zira hayatta asıl kayıp, yanlış insanlara emek vermektir. Oysa doğru kişilere, doğru zamana ve doğru yere yöneldiğimizde, hayatın en güzel ödülünü kazanırız: Karşılıklı olarak verilen ve büyüyen bir değer.

Unutulmamalıdır ki, değer ona sahip olabilenlerle, onu hak edenlerle yücelir. Bir aynanın karşısına geçin ve kendinize sorun: "Ben değerin yüceldiği biri miyim, yoksa onu göz ardı eden mi?" Cevabınız ne olursa olsun, gerçek olan şudur: Değer ancak onu bilenlerle anlam bulur ve ancak onu hak edenlerde yücelir.