MERAM ORTAOKULUNDAYIM

1968 - 1971 yıllarında bu okuldaydım. Zaman sırası gözetmeksizin anıları yazmaya devam ediyorum.

Son sınıfta yani 1970 – 71 döneminde, babası astsubay olan Erdal isminde soyadını hatırlayamadığım arkadaşım sıra arkadaşım oldu.

Tural mahallesinden servisle gelip giden, gıpta ile baktığımız bir arkadaşımızdı. Erzurumlu dadaş biri idi.

“Kağızman’a ısmarladım kazanı” türküsünü çok söylerdi.

Ortaokulu bitirince hangi liseye gideceğimiz sık sık gündeme geliyordu. Konya Lisesine giderim diye düşünüyordum. Dönem sonlarına doğru sıra arkadaşım Erdal, bana bir teklifte bulundu. Babam Kuleli Askeri Lisesi sınavı için iki form getirmiş, birini ben doldurdum gönderdim. Diğer formu sana vereyim sen doldur dedi. Ya ben nasıl doldurulur bilmiyorum dedim. Ben biliyorum sana yardım ederim dedi. Velhasıl formu doldurduk.

Okul çıkışı Zafer otobüs durağında inip, pul satan dükkandan pul alıp, zarfın üstüne yapıştırıp küçük posta kutusuna attım.

Hayatta hiçbir şeyin tesadüf olduğuna inanmam. Yaradan ne derse o.

Sınava gireceğim yer olarak İstanbul’u işaretlemiştim. Denizi, boğazı hiç görmemiştim. İstanbul Şehremini de dayımlar vardı. Orada kalıp sınava girecektim.

Yanılmıyorsam 1971 yılı temmuz başında sınava girecektim. Ne macera ne macera. Konya’da ki bir diğer dayım bakırcı idi ve İstanbul’a mal almaya girmişti. İstanbul’a giden dayımın oğlu rahmetli İrfan Başaytaç ağabeyim beraber gideriz ben İstanbul’u biliyorum dedi.

Bir akşam Konya’dan otobüse bindik ver elini İstanbul. Bende heyecan deve yükü, uyumadan sabahın ilk ışıklarıyla İstanbul’a vardık.

Şehremini’de ineceğiz ama rahmetli geldik diye bizi Sirkeci’de indirdi. Etrafımızı kadınlar sardı, annem Zonguldak’ta hastanede yatıyor bize yardım edin diyor, rahmetli dayıoğlu da bunlara bakma diyor.

Abi burası neresi diyorum Şehremini diyor. Dolaşıyoruz dönüyoruz Gülhane parkının arka kapısına çıkıyoruz. Sirkeci de indiğimiz şirketin yazıhanesi var. Ağabey bir soralım burası neresi? Diye. Ağabeyim çok utangaç, sormaya utanıyor. Ben yüzümü kızartıp yazıhaneye girip, burası Şehremini değil mi? Diyorum. Yazıhanedeki görevli burası Sirkeci diyor. Biz Şehremini’de inecektik diyorum. Erken inmişsiniz, ben size bir iyilik yapayım şimdi Konya’dan arkadan gelen otobüse bindireyim diyor. Arkadan gelen otobüse binip Şehremini’de iniyoruz. İniyoruz inmesine de İstanbul’da ki dayımın evini nasıl bulacağız? Rahmetli dayıoğlu ben biliyorum diyordu ama dünyadan bir haber.

Kaybolma endişesi ile dolaşırken bir ses dudum “Konyalılar naparsınız len”. Bir baktım babamın D.D. Yollarından iş arkadaşı “Şeker İsmail Ağa”. Amcanın boynuna sarılmışım. Hüznün yerini mutluluk aldı. Şeker İsmail İstanbul’da ki dayımın kayınbiraderi idi. Bizi dayımların evine götürdü.

Akşam yemeği yedik, dayıoğlu İrfan Vatan caddesinde Lunapark var oraya gidelim dedi. Ben biliyorum diye ilave etti.

Neyse Lunaparka geldik. Çarpışan arabalara bindik. 150 kuruş inip- binme zor olur diye 18 liralık bilet aldık. Artık çarpışan arabadan inmiyoruz, bileti veriyorum.

Biletler bitti indik, çarpışa çarpışa duman olmuşuz. Bir süre dinlendik, dayımların evine geri dönmeye karar verdik.

Dayımların eve yaklaşınca yol çatallaşıyor. Habire sağdaki yoldan gidiyoruz. Bulamayıp geri başa dönüyoruz. Bu arada gece bekçileri bizi takibe başladılar ve durdurdular. Ne dolanıp duruyorsunuz dediler. Ben dayımların evini arıyoruz, Mimar Sinan Caddesinde olacak diye adresi hatırladım. Gece bekçileri hiç gitmediğimiz sol taraftaki yolu işaret etti.

O yoldan gittik. Dayım rahmetli bizi merak etmiş. Evi müstakildi, evin önüne çıkmış sigara içiyor. Saat gece 03:00 olmuş. Hay oğlum nerde kaldınız? Sizler bana emanetsiniz dedi. Böylece eve gelmiş olduk.

Gelecek hafta sınava girişimi anlatacağım. Sağlıcakla kalın.