BİR ARA NİYE “İSLAMCI OLMADIM” DİYE ÜZÜLMÜŞTÜM AMA İYİ Kİ OLMAMIŞIM(!)

Hani yaş kemale erdi derler yaaa.
Bende kendimce artık yaşın kemale erdiğine inanıyorum.
Çünkü ister güzel şehrimizde olsun ister Dünya’da insanlık adına üzücü bir durum olduğu zaman oturup ağlıyorum.
Yüreğim parçalanıyor
Ama sonra bir de çevreme bakıyorum.
Çevremdeki insanların rahatlığını görünce de hak etmeden maddi manevi uçmuş hallerini gördükçe
“Herkes kendinden sorumlu Özteke,
Bu dünyanın bir de öbür tarafı var.
Toprağın altı var.
Hastane hapishane yoksa otur haline bir kez daha şükret” diyerek o acıyı dünyamdan atmaya çalışıyorum.
.,…….
Bu şehrin birileri için EFSANE bir BELEDİYE BAŞKANI vardı
Sayın Halil ÜRÜN
Halil Başkanın da o EFSANE(!) döneminde eli kolu gözü kulağı hafızası beyni olan bir isim vardı 
Ahmet Şükrü Kılıç.
……………
Biz o yıllarda bayağı ADAM GİBİ ADAM gazetecilik yapmaya çalıştığımız için ne Halil Başkan bizi severdi ne de Ahmet Şükrü Kılıç abi.
Bu iki isim görevi bırakmışlardı
Herhalde aradan 20-25 yıl geçmişti.
Bir gün Ahmet Şükrü Kılıç abimiz ile karşılaştık.
Ahmet abinin yol arkadaşlarından üç dört isim daha vardı.
Ahmet abi herkesin içinde şöyle diyordu
“Uğur abi biz seninle hiç anlaşamadık.
Halil Başkan seni arar bende seninle konuşurdum,
İkimizde senin sesini duyardık.
Yaptığın haberi çekmeni isterdik.
Sende “yalan ve yanlış ise beni mahkemeye verin çekmem” derdin.
Telefonu kapattığımız zaman sana kızardık.
Ama sonradan ikimizde anlıyorduk ki senin HABERCİLİK adına bir DURUŞUN vardı.
“Ben sana şimdi büyük saygı duyuyorum” demişti.
……………..
Bir insan için en büyük mükafat en büyük hazine bence buydu.
Konya’nın bir dönem adını duyduğu zaman tir tir titrediği Ahmet Şükrü Kılıç abimiz herkesin içinde bana bunu söylüyordu.
Yüce Rabbimden daha ne isteyebilirdim ki?
……………..
O görüşmeden sonra Sayın Kılıç ile ilişkimizi hiç kesmedik.
Ofisine gidiyor çay kahve içiyor onun yazdığı ama benim yazamadıklarımı samimice konuşuyorduk.
Aslında ikimizde siyasi görüş olarak hiç aynı çizgide olmasak da özünde ortak payda da aynı yerdeydik.
…………………..
Ahmet Şükrü Kılıç abimizin bir ortak whatsapp grubu var.
Nerede ise her gün o grupta yazmaya devam eder.
Çünkü yazmak tedavi olmayan bir hastalıktır.
Ahmet abinin yazdığı her yazıyı o anda okuyamasam da mutlaka okur ve kendimce bir şeyler öğrenmeye ders çıkarmaya çalışırım.
Sonra da silerim.   
Ahmet abinin geçen hafta yazdığı şu yazıyı silmedim.
Çünkü bu yazıdan kendi adımla çıkarmam gereken bir ders daha vardı.
Bu yazı tek kelime ile beni bir kuş gibi uçurtmuş hafifletmişti.
İzninizle Ahmet abinin o yazısını önce sizlerle paylaşayım.   
“Sesimin nereye kadar gittiğini merak ettiğimden koşuyorum!
Koskoca 3 milyon nüfuslu bir şehirde yaşıyoruz.
Yanlışlar karşısında, soygunlar karşısında, zimmete geçirmeler karşısında, emanete ihanetler karşısında bir Allah’ın kulu ses vermiyor.
Hırsızın da, soyguncunun da, haydudun da etrafında insan yığınları kalkan oluyor.
İktidarıyla muhalefetiyle siyasilerden de ses yok.
İslamcısı, Ülkücüsü, Laiki, Kemalisti sessizlikte saf sıklaştırıyor.
Bu şehirde benim anlamadığım, bir türlü de anlamlandıramadığım bir atalet var.
Kiminle konuşsak haklılıklarımız teslim ediliyor, kiminle konuşsak ama’lar, ima’lar, fakat’lar hep bahane ediliyor.
Bu şehirde hırsızlar hırsızlarla, haydutlar haydutlarla, zimmetçiler zimmetçilerle, hainler hainlerle kıyaslanarak insanlar benzerlerinin yanında yer alıyor, kimse temiz bir insan arayışında değil, zaten hepten temizlere de karşı çıkılıyor!
Bütün Türkiye böyle!
Her hırsızın, her zimmetçinin, her dalaverecinin etrafında çöreklenen insanlar, kimin eli daha uzun, kim daha bu konularda kabiliyetli, kim minareye uygun kılıflar dikebilecek maharette ona bakıyor.
Bir düşünce taraftarlığını anlıyorum, bir düşüncenin sadece bir insan etrafında şekillendirilmesini anlamıyorum, baştaki adam sorunlu hale gelmişse, çıkarırsın içinden biraz daha temiz olanı, onunla yoluna devam edersin; hayır o da yok, kim sorgulayacak kim kirli, kim temiz diye; rahatlık gırtlaklarına kadar batmış, kimsenin umurunda değil!
Bir değil, iki değil, adamlarla uğraşmaktan evimizin yolunu unuttuk, adliyeyi mesken edindik!
İSLAMCI BU ŞEHİR!
MİLLİ GÖRÜŞÜN DİREĞİ BU ŞEHİR!
AK PARTİ’NİN OMURGASI BU ŞEHİR!
Helal kazançtan beslenen cemaatler olsa, helal kazançtan bahsederdi; haktan hukuktan nasibi olan insanlar olsaydı haktan hukuktan bahsederdi; İslam’ın merkezlerinden biri olduğu iddia edilen bu şehirde, ilahiyat fakültesinin göbeğinde adam
“Müslümanlar mikro faşisttir, başörtüsü Yahudi geleneğidir” dedi.
Aynı koridoru paylaştıkları hocalardan da, ilahiyat öğrencilerinden de, İslamî cemaatlerden de adamın ağızının payını verecek çıkmadı,
O’na bile ağzının payını biz verdik, hapis cezamızı da aldık!
Meşhur fıkradır hani,
Aynı çağda yaşamadıkları halde Nasrettin Hoca’yla Timur’un fıkrası anlatılır.
Timur Akşehir’i işgal ettiğinde bir de fil bırakır Akşehirlilere bakmaları için, sözde hediyedir.
Fil bahçede, tarlada ne var ne yoksa yer.
Fil bakımsızlıktan ölecek olsa minarenin başını koparan Timur Akşehirlilerin kellelerini koparır. Can korkusudur, çocuklarına yedirmezler, file yedirirler.
Gün gelir Nasrettin Hoca’ya yalvarır Akşehir halkı;
“Hadi Timur’a gidelim, fili kendisine verelim, kurtulalım şu ızdıraptan, yokluktan”
Hoca önde, arkasında Akşehir ahalisi.
Sarayın kapısı gözüktüğünde, döner bakar Hoca, ardında kimse kalmamıştır.
Timur’un huzuruna çıkar,
“Efendim Akşehir halkı filden gayet memnundur, hayvan yalnız kaldığı için huzursuzdur, bir de yanına dişisini verseniz” der.
Bizim saraya kadar yürüyecek, sonra da ardımızdan sıvışacak bir tane adam da yok arkamızda.
Biz halkı cezalandırmak için fil de istemezdik, neyse cezamız onu çekmeyi de bilirdik.
“Niye uğraşıyorsun o zaman” diyenleriniz çoktur, onun da farkındayım.
Yine Hoca bir gün vakit ezanı okur,
Kimsenin yerinden kıpırdadığı yoktur, bu kez koşarak okumaya devam eder, meraklanır halk!
-Hoca niye koşuyorsun?”
-Sesimin nereye kadar gittiğini merak ettim de onun peşinden koşuyorum!
……………
Allah var 45 yılı aşkın gazetecilik hayatımda siyaset olarak iktidarların her türlüsünü birebir yakından gördüm ve yaşadım.
Son 10-15 yılda da çok efkarlandığım zaman kendi kendime
“Oğlum Uğur Özteke sen dünyanın en geri zekalı insanısın
Sende İslamcı olsaydın
Sende bu mahallenin insanı olsaydın
Şimdiye çoktan köşe idin
Geri zekalı doğru dürüst ilkeli olacağım diye direndim şimdi sürün ………….” Diyordum.
…………
Ama Ahmet abinin bu samimi içten yazısını okuyunca bir kez daha kendi kendime dedim ki
“Bir de Cenab-ı Allah’ın adaleti var. 
Hastane ve hapishane yoksa ben bu fani dünyanın cennetimdeyim”
……………………
VEKİLLERE BÜYÜK TEPKİ VAR
Cumartesi Pazar nerede kiminle konuştuk sohbet ettik ise laf dönüp dolaşıp yeni ve eski vekillerin trafikte kendileri için her şey mubah yasası konuşuluyordu.
Bakın bu şehrin değerli bir büyüğü ise bu konuda bir anısını bizimle şöyle paylaşıyordu
“Uğur kardeşim
3600 Milletvekiline getirilen trafik cezası muafiyeti ile ilgili
Rahmetli kayın babam Konya Milletvekili HAYDAR KOYUNCU NUN TRAFİK CEZASI İLE İLGİLİ YAŞANMIŞ OLAYINI ANLATMAK İSTEDİM
3600 ESKİ VE YENİ MİLLETVEKİLLERİNE TRAFİKTE YAPACAKLARI HER TÜRLÜ CEZA MUAFİYETİ GETİRİLDİ (Getirilecek gibi)
Milletvekilleri ömür boyu aracının plakasına yazılan cezayı ödemeyecek TBMM gönderilecek. Ceza meclis bütçesinden ödenecek.
Yıl 1987
Konya Milletvekili kayın babam rahmetli HAYDAR KOYUNCU’nun trafik polisleri ve trafik cezası ile yaşadıkları bir olayı anlatmak istiyorum.
Ankara’dan Konya’ya benim arabam ile oğlum Mustafa’nın şoförlüğünde yola çıkıyorlar.
Kulu makasına gelmeden önce trafik polisleri arabayı durduruyorlar.
Araba önündeki Milletvekili kartını görünce “buyurun siz geçebilirsiniz” diyorlar.
Oğlum hemen hareket edeceği sırada
Rahmetli Haydar Koyuncu trafik polisini çağırır “bizim arabayı neden durdurdunuz?” diye sorar.
Trafik polisi de
“Hız limitini biraz aşmışsınız onun için durdurduk ama buyurun geçebilirsiniz Sayın vekilim” der.
Rahmetli Haydar Bey trafik polisine ceza makbuzunu getirmesini kaç lira ise cezası var ise kesmesini ister.
Trafik polisi istemeyerek cezayı keser ama başıma bir iş gelir mi diye de düşünür?.
Oğlum Mustafa “Dede ne güzel ceza ödemeden yola devam edecektik polisleri sen çağırdın çağırmasan olmaz mıydı?” diye sorar.
Haydar Koyuncu’da “Hata yapmışın hızlı gitmişin cezanı çekeceksin,
Belki babanın devlete verdiği eksik vergi olabilir onun yerine say” der.
Cezayı öderler yola devam ederler.
………………
Haydi şimdi kimseye söylemeyin ama aynanın karşısında kendi kendinize sorun bugün o günden iyi mi kötü mü?
Toprağın altını varrrrrr.
Ölüm varrrrr.
ADALET BU DÜNYADA OLMASA DA ÖBÜR DÜNYADA VAR.
……………….
ENERYA VE SELMA
HANIMA TEŞEKÜRLER
Gazetemizi ziyaret eden dost isim ENERYA’nın Konya Müdürü Selma Delikan Hanımla ENERYA ‘nın 2025 yılı planlama ve projelerini konuştuk.
Dahası Selma Hanım bize Konya merkez ve ilçelerindeki hedeflerini açıkladı.
Her zaman söylüyorum ENERYA, MEDAŞ ilk yıllardan bu günlere inanılmaz bir gelişim gösterdiler.
Kurumsal olarak çok hızlı adımlar attılar.
Bu kurumların gelişmesi şehir ve bu şehirde yaşayan bizler için büyük nimet
Bizde bu vesile ile Selma Hanım ve tüm ekibine teşekkür ediyoruz.
AMAN KONYA’DA KAÇAK
İÇKİ ÖLÜMLERİ OLMASIN
Türkiye kaçak içkiler yüzünden ölümler ile Avrupa basınında
Bizim şehrimizde belli bir kesim bu haberleri okudukça “İçmeseydi ……………… gebersin” filan deseler de ben kendim de dahil artık günümüzde hiç kimsenin hiç kimseyi kınamamasından yanayım.
Bakın dün sabah Konya polisi KOM bu konuda büyük bir operasyon yaptı ve bir eve yaptığı baskında mutfaktaki çeşitli yerlerde su şişeleri içerisinde 124 litre etil alkol ve 26 litre kaçak/sahte alkollü içki ele geçirdi.
Alkol alanlar için tamam pahalı filanmış ama paranız yoksa içmeyin yaşamak her şeyden daha iyidir diyoruz.
 
 
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Dünyadaki en ağır yük iyi niyet ve iyiliktir. Çünkü karşılığı hep ihanet ve nankörlüktür
 
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Sivaslı Ali Kemal Caddesinde markete girmek için ve market girişini kaçırdığı için tek yönlü yolda sürücü geri geri ilerlemediği zaman daha iyi ADAM oluruz.