Takvimler 6 Şubat’ı gösterdiğinde, yüreğimizde açılan derin yara yeniden sızlıyor. O gece, milyonlarca insanın hayatı bir daha eskisi gibi olamayacak şekilde değişti. Gecenin karanlığında yükselen çığlıklar, yıkılan şehirler, enkaz altından gelen umut dolu fısıltılar... Hepsi hafızalarımıza kazındı.
Bugün, asrın felaketinin ikinci yılındayız. O korkunç sabahın ardından gelen acı, yas, umutsuzluk ve ardından filizlenen dayanışma ruhu hâlâ aklımızda. O gün, yalnızca binalar değil, hayatlar, hayaller ve anılar da yıkıldı. Ancak enkazın arasından doğan bir şey daha vardı: İnsanlığın sarsılmaz gücü, yardımlaşma ve yeniden ayağa kalkma iradesi.
Depremde sevdiklerini kaybedenlerin gözlerinde hâlâ aynı hüzün var. Anneler, babalar, çocuklar… Sevdiklerinin son sesini hafızalarına kazıyıp yaşamaya devam etmek zorunda kalan binlerce insan. Kimi bir mezar taşı bile bulamadı, kimi sevdiklerine veda bile edemedi. Ama acıyı paylaşarak hafifletmeyi öğrendik.
Unutmamak, unutturmamak en büyük sorumluluğumuz. Çünkü unuttuğumuz her felaket, tekrar yaşanma riskini içinde taşır. Şimdi geriye dönüp baktığımızda, alınan dersler kadar alınmayan önlemler de gözler önünde. Yeniden inşa edilen hayatlar, yükselen binalar kadar sağlam mı? Kayıplarımızın anısına, geleceğimizi daha güvenli inşa edebildik mi? Sorular çok, cevaplar ise hâlâ yetersiz…
Bugün, o gün hayata gözlerini yumanları anarken, hayatta kalanlara umut olmayı da unutmamalıyız. Çünkü acılar paylaşıldıkça azalır, umut paylaşıldıkça çoğalır.
Depremde kaybettiğimiz canları saygıyla anıyor, geride kalanlara sabır ve güç diliyoruz. Ve her zaman soruyoruz: Dersimizi aldık mı?