Geçenlerde bir arkadaşımla ülkemiz ve insanlarımız üzerine sohbet ederken bana dikkat çekici bir anısını anlattı. Avrupa’da bir ülkeden diğerine geçerken yol kenarında bostan tarlaları gördüğünü söyledi. Her bahçenin önünde bir masa, üzerinde bir tartı ve para sandığı vardı. İnsanlar bahçeye girip istedikleri kavun veya karpuzu seçiyor, tartıyor ve parasını kutuya bırakıp gidiyordu. Satıcı yoktu, bahçe sahibi ortada görünmüyordu. "Bunu gözlerimle görmesem abartı sanır, inanmazdım," dedi.
Bu olayın bize bakan yönü üzerine düşünelim. O insanların Müslüman olup olmaması üzerinden bir değerlendirme yapmayacağım, çünkü bizim işimiz kendimize bakmak olmalı. İman, insanın kalbindedir ve kalbin güzelliği, dışa yansıyan davranışlarla kendini gösterir. Bizler ise geçmişten gelen güzel ahlak örneklerini hâlâ hayranlıkla anlatıyor, ama bunları kendi hayatımıza taşımakta zorlanıyoruz. Selçukluların, Osmanlıların ahlak anlayışını birer efsane gibi anlatıyor, sanki bize ait değilmiş gibi bahsediyoruz. Oysa bu değerler, geçmişte kalmış hatıralar değil, bizim düsturumuz olmalı.
Biz, Allah’ın en güzel örnek olarak gönderdiği, ahlakı tamamlamak üzere gelen bir Peygamberin ümmetiyiz. Ancak Ona benzemek için ne kadar çaba sarf ediyoruz? Gittikçe daha karmaşık bir hale gelen toplum düzenimizde, birbirimizi suçlamak yerine herkesin kendine düşen sorumluluğu yerine getirmesi gerekmez mi? Güzel ahlakı önce öğrenmeli, sonra içselleştirerek hayatımıza yansıtmalıyız. İlmi tartışmalara, derin münazaralara girmeden önce, Peygamberimizin örnekliğinde güzel ahlakı yaşamalıyız.
Tabii ki her ilimde olduğu gibi dini ilimlerde de doğruyu bilmek ve öğrenmek önemlidir. Hakikati savunmak, Ehli Sünnet itikadına göre kendimizi konumlandırmak gerekir. Sabit bir referansa sahip olup istikamet üzere ilerlemeliyiz. Ancak şu an, toplum olarak birbirimize olan güvenimizi yitirmişken, adalet duygumuz zedelenmişken en acil meselemiz ahlak olmalıdır.
Bireysel sorumluluklarımız olduğu gibi, devletin de üstüne düşen görevler vardır. Devlet adaletle ayakta durur; insanlar adaletli bir devlete güvenir, sever ve sahip çıkar. Ancak her zaman bireysel isteklerimiz üzerinden düşünmek bizi doğruya götürmez. "Ben böyle istiyorum, ben böyle düşünüyorum" anlayışı yerine, toplumu gözeten bir bakış açısı geliştirmeliyiz. Çünkü toplum olarak güzelleşirsek, devletimiz ve milletimiz de büyür ve güzelleşir. Bu da ancak birbirimizi düşünerek, ortak değerlerde birleşerek mümkündür.
Unutmayalım ki ahlak, anlatılmak için değil, yaşanmak için vardır.