TAŞLAŞAN İNSANLAR

İnsanlar yaşadıkları her anla birlikte taşlaşır. Zamanla kalplerinin içine hapsolmuş duygular, dışarıya hiç sızmaz. Gözlerindeki ışık yavaşça söner, dudaklarındaki gülümseme sahte bir maskeye dönüşür. Kendi içlerinde sevgi ve umut gibi sıcak duygular erir, yerini soğuk bir boşluk alır. Ve sen onların bu boşluğuna doğru adım attıkça, karanlık bir duvarın içine çarpmış gibi hissedersin. Eskiden insan olan bu varlıklar artık taşlaşmış, duygularını gömmüş, kendilerini kaybetmişlerdir.
O taşlaşan insanlara bakarken, bir an için onların geçmişini düşünürsün. Belki de bir zamanlar senin gibi sevdiler, senin gibi güldüler, senin gibi hayaller kurdular. Ama bir şey oldu. Bir şey, onları değiştirip bu hâle getirdi ve şimdi sen onlara ulaşmaya çalıştıkça, ellerin boşlukta kalır. Ne kadar çaba gösterirsen göster onların içindeki o soğukluğu ısıtamazsın. Kendi kendine sorgulamaya başlarsın: "ne oldu da böyle taşlaştı insanlar? " Hangi an hangi ay onları bu hâle getirdi? Belki kırılan hayallerdi sebep. Belki de bir dostun sessizce çekip gitmesi ya da her şeye rağmen insanlara güvenmenin bir bedeli vardı. Kim bilir, belki bir gün bir yerde herkes aynı kararı verdi: " artık kimseye güvenmeyeceğim." O günden sonra insanlar taş oldu. Sevgiyi bir zayıflık, duyguyu bir utanç olarak görmeye başladılar. Artık kimse ağlamaz oldu; çünkü ağlamak o taş duvarlarda bir çatlak oluşturabilirdi. Kimse gülmedi, çünkü gülmek o sert kabuğu yumuşatabilirdi. Ve en kötüsü kimse sevmedi; çünkü sevmek, bir taşın erimesine yol açabilirdi. Herkes kendi duvarlarının ardında kalın ve soğuk taşlardan oluşan bir zırhla örtülüydü sanki. Bu zırh kimseye yaklaşmamayı, kimseyi içeri almamayı öğütlüyordu çünkü yaklaştıkça canın yanar, açıldıkça incinirsin. O yüzden sokakta dolaşan kalabalıklar var ama hiçbirinde insan yok gibi. Gözler donuk, sözler boş, eller soğuk. İnsanlar birbirine çarparak geçiyor ne bir özür ne bir bakış. Yürekler taş kesilmiş. Ne bir sevincin izi var ne de bir acının yankısı. Hissetmeyi unutmuşlardı oysa bir tebessüm bir başka kalpte bahar dalları açtırırdı; bir damla gözyaşı, dünyanın en büyük ağırlığına dönüştürdü. İnsan insana dokunurdu; tenle değil ruhuyla... Unutmuşlardı ya da hatırlamak istemiyorlardı güçsüz olmak, berbat hissetmek istemiyorlardı fakat bir gün anlayacaklardı o taştan duvarları yıkıldığında altında hâlâ atan bir kalp bulacaklardı. O kalp kırık dökük ama hâlâ sevgiye aç bir hâlde bekliyor olacak çünkü insan taşlaşmak için değil; hissetmek sevmek ve paylaşmak için yaratılmıştır. Taşlaşmayın bilin ki her taşın altında unuttuğunuz bir insan var.
Belki bu yazı bir taş kalbi çatlatmaz ama bir iz bırakabilir ve o izden sızan ışık , bir gün karanlıkları aydınlatabilir. Çünkü her taşın altında bir umut saklıdır o umudu bulmak ve yaşatmak için yola çıkmalıyız insan olmak, bu yolculuğa cesaret etmektir.